INVITED EDITORIAL | |
1. | Reflections from ACC 2015 Lale Tokgözoğlu PMID: 25993708 doi: 10.5152/akd.2015.0051 Page 347 Turkish Başlık: ACC 2015’ten Yansımalar |
ORIGINAL INVESTIGATION | |
2. | The impact of cytochrome P450 2C19 polymorphism on the occurrence of one-year in-stent restenosis in patients who underwent percutaneous coronary intervention: A case-match study Younes Nozari, Sirous Vosooghi, Mohammadali Boroumand, Hamidreza Poorhosseini, Ebrahim Nematipour, Mojtaba Salarifar, Seyed Ebrahim Kassaian, Alireza Amirzadegan, Mohammad Alidoosti, Ali-Mohammad Haji-Zeinali, Sepideh Saroukhani PMID: 25993709 doi: 10.5152/akd.2014.5418 Pages 348 - 353 Amaç: Bu olgu-karşılaştırma çalışmasında; perkütan koroner girişim (PKG) yapılan İranlı hastalarda, yeterli ikili anti-platelet tedaviye rağmen, bir yıllık işlem süresinde CYP2C19* 2 polimorfizminin in-stent restenoz oluşumuna etkisi değerlendirildi. Yöntemler: Üçüncü basamak bir İran\Tahran Kalp Merkezi'nde yürütülen bu çalışmada, alınan 100 hastanın bir yıllık takip sürecinde: PKG'dan sonra sonra in-stent restenozu olan 50 hasta cinsiyete göre bireysel olarak eşleştirilmiş; in-stent restenozu olmayan başka 50 hastayla karşılaştırıldı. CYP2C19* 2 polimorfizminin etkilerini değerlendirmek amacıyla, olgu-sıklık eşleşmesi önceden in-stent restenozun belirleyicisi olduğu gösterilen değişkenlere göre yapıldı. CYP2C19* 2 polimorfizmi, gerçek-zamanlı PCR yöntemleri kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: Her 100 hastadan (yaş ortalaması=60,09±10,29: %72,0'si erkek), 89 (%89) hastada yabani (CYP2C19'u* 1/CYP2C19* 1) ve %11 heterozigot (CYP2C19* 1/CYP2C19* 2) genotipleri vardı ve tamamı mutant genotipli hiçbir hasta yoktu (CYP2C19* 2/CYP2C19* 2). Koşullu lojistik regresyon analizi, genotip* CYP2C19*1/CYP2C19* 2 PKG sonrası in-stent restenoz oluşumu ile arasında anlamlı bir ilişki olmadığını (OR=2,5, p=0,273) göstermiştir. Sonuç: Bulgularımız fonksiyonel CYP2C19* 1 allel ile bir CYP2C19* 2 alleli taşımanın PKG'den, bir yıl sonra in-stent restenoz ile anlamlı bir ilişkisi olmadığını gösterdi. Fonksiyonel olmayan alel taşıyıcıları için antiplatelet tedavi stratejisi, hala tartışmalı bir konudur. Etkin tedavi stratejileri konusunda anlaşma sağlamak ve çeşitli toplumlarda non-fonksiyonel allellerin prevalarını saptamak için daha büyük örneklemli ileri çalışmalar gereklidir. Objective: In this case-match study, we evaluated the impact of the CYP2C19*2 polymorphism in the occurrence of in-stent restenosis during a 1-year follow-up period despite adequate dual anti-platelet therapy in Iranian patients having undergone percutaneous coronary intervention (PCI). Methods: This study, conducted at a tertiary referral heart center in Tehran, recruited 100 patients: 50 patients had in-stent restenosis after PCI during a 1-year follow-up and were compared to another 50 patients without in-stent restenosis who were individually matched according to sex. In order to evaluate the impact of the CYP2C19*2 polymorphism, case frequency matching was performed with respect to variables previously shown to be predictors of in-stent restenosis. The CYP2C19*2 polymorphism evaluated using real-time PCR methods. Results: Among all 100 patients (mean age=60.09±10.29: 72.0% male), 89 (89%) patients had wild (CYP2C19*1/CYP2C19*1) and 11% had a heterozygous (CYP2C19*1/CYP2C19*2) genotypes, and there was no patient with a completely mutant genotype (CYP2C19*2/CYP2C19*2). Conditional logistic regression analysis showed that there was no significant association between genotype CYP2C19*1/CYP2C19*2 and the occurrence of in-stent restenosis after PCI (OR=2.5, p value=0.273). Conclusion: Our findings indicated that carrying a CYP2C19*2 allele with a functional CYP2C19*1 allele had no significant association with in-stent restenosis 1 year after PCI. The antiplatelet treatment strategy for non-functional allele carriers is still a matter of controversy. Further studies with larger sample sizes are necessary to determine the prevalence of non-functional alleles in various populations and to achieve a consensus about the effective treatment strategy. |
EDITORIAL COMMENT | |
3. | The impact of cytochrome P 450 2 C19 polymorphism on the occurrence of 1-year in-stent restenosis in patients who underwent percutaneous coronary intervention: A case-match study Bertalan Kracskó PMID: 25993710 doi: 10.5152/akd.2015.0052 Page 354 Turkish Başlık: Perkütan koroner girişim uygulanan hastalarda sitokrom P 450 2 C19 polimorfizminin bir yıllık stent restenozu oluşumu üzerine etkisi: bir vaka-eşleştirme çalışması |
ORIGINAL INVESTIGATION | |
4. | Does epicardial adipose tissue volume provide information about the presence and localization of coronary artery disease? Neşat Çullu, Mecit Kantarcı, Yeşim Kızrak, Berhan Pirimoğlu, Ümmügülsüm Bayraktutan, Hayri Oğul, Leyla Karaca PMID: 25430401 doi: 10.5152/akd.2014.5431 Pages 355 - 359 Amaç: Bu çalışmanın amacı, koroner arter plağının varlığını ve yerini tahmin etmede epikardiyal yağ doku hacminin rolünü incelemektir. Yöntemler: Ardışık 108 hastaya koroner bilgisayarlı tomografi (BT) anjiyografi yapıldı. Her koroner arter segmenti, aterosklerotik plak varlığı ve lokalizasyonu açısından değerlendirildi. Plak bulunan damarlara göre hastalar plaksız, sol ön inen koroner aorta (SİA), sirkumfleks koroner arter (Cx), sağ koroner arter (SKA) ve birden fazla damar tutulumu olarak 5 gruba ayrıldı. Bulgular: Epikardiyal yağ doku hacmi, plaklı grupta daha yüksek iken aradaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı bulundu (sırasıyla, 88,6±9,2 cm3, 67,4±7,2 cm3, p=0,001). Epikardiyal yağ doku hacmi, plaksız grupta 67,3±7,1 cm3, LAD'de 97,7±22,8 cm3, RCA'da 79,7±10,1 cm3, Cx'te 70,7±8,9 cm3 ve birden çok damar tutulumlu grupta 101,9±18,6 cm3 idi. Grup içi karşılaştırmalarda, LDA ve birden çok damar tutulumunda epikardiyal yağ hacmi diğer gruplara göre yüksekti. RCA’da Cx’e göre epikardiyal yağ hacmi yüksekti (p=0,015). Objective: This study is important for the determination of branches and segments of the first atherosclerotic coronary artery. The objective was to examine the role of epicardial adipose tissue (EAT) volume in estimating the presence and localization of plaque of coronary arteries. Methods: Our study is a retrospective study, consisting of 50 male (mean age: 45.5±12 yrs) and 58 female (mean age: 52.5±11.6 yrs). A total of 108 consecutive patients underwent coronary computerized tomography (CT) angiography. Each coronary artery segment was assessed for the presence of atherosclerotic plaque. According to the plaque-involved vessel, patients were grouped as without plaque; plaque-involved left anterior descending artery (LAD), right coronary artery (RCA), or circumflex artery (Cx); and mixed (two or more vessels). Results: The differences in mean values between the two groups were compared using the independent samples t test. Mann-Whitney U test was used for the comparison of continuous variables among groups. While EAT volume was found to be higher in the group with plaque, the difference between the two groups was statistically significant (88.6±9.2 cm3, 67.4±7.2 cm3, respectively, p=0.001). EAT volume was 67.3±7.1 cm3 in the without plaque group, 97.7±22.8 cm3 in LAD, 79.7±10.1 cm3 in RCA, 70.7±8.9 cm3 in Cx, and 101.9±18.6 cm3 in mixed vessels. In the intragroup comparison, the EAT volume of plaque-involved LAD and mixed vessels was significantly higher than in the other groups. The EAT volume of plaque-involved RCA was significantly higher (p=0.015) than in plaque-involved Cx. Conclusion: Increased EAT volume is directly proportional to the presence of coronary artery plaques, especially in LAD and with more than one artery. |
EDITORIAL COMMENT | |
5. | Epicardial adipose tissue: Just a predictor or a local player for coronary atherosclerosis? Cemil İzgi PMID: 25993711 doi: 10.5152/akd.2015.0053 Pages 360 - 362 Turkish Başlık: Epikardiyal yağ dokusu: sadece bir prediktör mü yoksa koroner aterosklerozda lokal bir rol mü oynuyor? |
ORIGINAL INVESTIGATION | |
6. | Wall motion changes in myocardial infarction in relation to the time elapsed from symptoms until revascularization Ildikó Rácz, László Fülöp, Rudolf Kolozsvári, Gábor T Szabó, Annamária Bódi, Andrea Péter, Attila Kertész, Ida Hegedüs, István Édes, László Balkay, Zsolt Köszegi PMID: 25430402 doi: 10.5152/akd.2014.5457 Pages 363 - 370 Abstract |Full Text PDF |
EDITORIAL COMMENT | |
7. | Searching for the key to improve infarcted cardiac wall motion and prevent ventricular remodeling after ST-segment elevation myocardial infarction: Beyond symptom-onset-to-balloon time Myung Ho Jeong PMID: 25993712 doi: 10.5152/akd.2015.0054 Pages 371 - 372 Turkish Başlık: ST-segment yükselmeli miyokard infarktüsü sonrası infarkte olmuş kardiyak duvar hareketini iyileştirecek ve ventrikülün yeniden biçimlenmesini önleyecek anahtar arayışı: semptom-balon süresi haricinde |
ORIGINAL INVESTIGATION | |
8. | Predictors of successful percutaneous transvenous mitral commissurotomy using the Bonhoeffer Multi-Track system in patients with moderate to severe mitral stenosis: Can we see beyond the Wilkins score? Muhammad Tariq Farman, Naveedullah Khan, Jawaid Akbar Sial, Tahir Saghir, Tariq Ashraf, Syed Ishtiaq Rasool, Khan Shah Zaman PMID: 25430403 doi: 10.5152/akd.2014.5466 Pages 373 - 379 Amaç: Wilkin skorlama sisteminde tanımlananın dışında perkütan transvenöz mitral komissürotominin (PTMK) başarılı sonucunun prediktörlerini bilmek. Yöntemler: Pakistan’da üçüncü basamak kalp merkezindeki bu gözlemsel çalışmaya Wilkin skoru ?8 olan ardışık 258 hasta dahil edildi. Hafiften daha fazla mitral regurjitasyonu (MR) olan veya sol atriumda pıhtısı olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Bonhoeffer multi-track sistemi ilk seçenek teknik olarak kullanıldı. Hafiften daha fazla MR olmaksızın ?1,5 cm2’lik mitral valv alanına (MVA) ulaşmak başarılı PTMK olarak tanımlandı. Bulgular: 258 PTMK prosedürünün 197’si başarılı oldu. Bonhoeffer multi-track sistemi ~%94 olguda kullanıldı. Başarısız prosedürler arasında, 41 hasta gerekli kapak alanına ulaşamadı, 21 hastada hafiften daha fazla MR gelişti, bunlardan 8’inde istenilen kapak alanına ulaşılamadı ve hafiften daha fazla MR mevcuttu. Daha büyük ortalama anulus boyutu (32,8±2,1 mm’ye karşılık 33,5±2,6 mm, p=0,02) ve prosedür öncesi MVA (0,87±0,1 cm2’ye karşılık 0,93±0,1 cm2, p=0,002) başarılı PTMK üzerinde önemli etkiye sahipti. EKO’da (75,3±18 mm Hg’ya karşılık 65,4±19,4 mm Hg, p=0,000) ve yakalamada (81,5±24,6 mm Hg’ya karşılık 74±21,5 mm Hg, p=0,002) prosedür öncesi daha düşük ortalama sistolik sağ ventrikül basıncı, EKO’da daha düşük grade sol ventrikül disfonksiyonu (p=0,04) ve triküspit regürjitasyonu (p=0,003) sonuçlar üzerinde pozitif etkiye sahipti. Objective: To know the predictors of a successful outcome of percutaneous transvenous mitral commissurotomy (PTMC) other than described in the Wilkins scoring system. Methods: Two hundred fifty-eight consecutive patients were enrolled for this observational study in a tertiary care heart center of Pakistan who had a Wilkins score of ?8. Patients with more than mild mitral regurgitation (MR) or having a clot in the left atrium were excluded. The Bonhoeffer multi-track system was used as a default technique. Successful PTMC was defined as achieving a mitral valve area (MVA) of ?1.5 cm2 with no more than mild MR. Results: Out of 258 PTMC procedures, 197 were successful. The Bonhoeffer multi-track system was used in ~94% cases. Among unsuccessful procedures, 41 patients did not achieve the required valve area, and 21 patients developed more than mild MR, including those 8 patients who did not achieve the required valve area and had more than mild MR. Bigger mean annulus size (33.5±2.6 versus 32.8±2.1 mm; p=0.02) and preprocedure MVA (0.93±0.1 versus 0.87±0.1 cm2; p=0.002) had a significant effect on successful PTMC. Lower mean preprocedure systolic right ventricular pressure on echo (65.4±19.4 versus 75.3±18 mm Hg; p=0.000) and on cath (74±21.5 versus 81.5±24.6 mm Hg; p=0.002), lower grade of left ventricular dysfunction (p=0.04), and tricuspid regurgitation on echo (p=0.003) also had positive effects on the outcome. Conclusion: Bigger preprocedure mitral valve annulus size and mitral valve area, and better left and right ventricular hemodynamics are correlated with successful PTMC. |
9. | Neutrophil-to-lymphocyte ratio is increased in patients with rheumatic mitral valve stenosis? Mehmet Kadri Akboğa, Ahmet Akyel, Asife Şahinarslan, Çağrı Yayla, Yakup Alsancak, Gökhan Gökalp, Serdar Nurkoç, Adnan Abacı PMID: 25430404 doi: 10.5152/akd.2014.5399 Pages 380 - 384 Amaç: Romatizmal kalp kapak hastalığının patofizyolojisinde sistemik ve kronik enflamatuvar sürecin rolü iyi bilinmektedir. Nötrofilin lenfosite oranının (NLO) sistemik enflamasyonun bir göstergesi olduğu gösterilmiştir. Biz bu çalışmamızda enflamasyon belirteci olan NLO ile romatizmal mitral kapak hastalığı (RMKH) arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçladık. Yöntemler: Ocak 2008-Mart 2013 tarihleri arasında transtorasik ekokardiyografi yapılan hastalar arasından RMKH olan 314 hasta retrospektif olarak çalışmaya dahil edildi. Kontrol grubu, çalışma döneminde transtorasik ekokardiyografi yapılan 57 sağlıklı bireyi içermektedir. Temel özellikler ve NLO iki grup arasında karşılaştırıldı. RMKH’nın bağımsız öngördürücüleri lojistik regresyon analizi ile tespit edildi. Bulgular: Temel özellikler gruplar arasında benzerdi. NLO, RMKH olan hastalarda anlamlı olarak daha yüksekti [2,9 (0,6-13,0)’e karşı 2,1 (0,7-5,8), p<0,001]. Ayrıca, C-reaktif protein (CRP) de RMKH grubunda daha yüksekti [5,99 (0,3-23,7)’e karşı 2,98 (0,6-6,3), p=0,001]. Regresyon analizinde, NLO (OR: 2,24, p=0,04), CRP (OR: 1,34, p=0,03) ve sol atriyal boyut (OR: 1,21, p=0,001) RMKH'nın bağımsız öngördürücüleriydi. Korelasyon analizinde NLO ile CRP arasında anlamlı pozitif korelasyon vardı (r=0,43, p<0,001). Objective: The role of systemic and chronic inflammatory processes in the pathophysiology of rheumatic heart valve disease is well known. The neutrophil-to-lymphocyte ratio (NLR) was shown to be an indicator of systemic inflammation. In this study, we aimed to investigate relationship between NLR as a marker of systemic inflammation and rheumatic mitral valve stenosis (RMVS). Methods: This is a retrospective study. Among patients who underwent transthoracic echocardiography between January 2008-March 2013, 314 patients with RMVS were included retrospectively in the study. The control group included 57 healthy persons who underwent transthoracic echocardiography during the study period. Basal characteristics and NLR were compared between the two groups. Independent predictors of RMVS were determined by logistic regression analysis. Results: Basal characteristics were similar among the groups (age, 50.2±14.2 vs. 49.2±13.0, p=0.60). The NLR was significantly higher in patients with RMVS [2.9 (0.6-13.0) vs. 2.1 (0.7-5.8), p<0.001]. Besides, C-reactive protein (CRP) was also higher in the RMVS group [5.99 (0.3-23.7) vs. 2.98 (0.6-6.3), p=0.001]. In the regression analysis, NLR (OR: 2.24, p=0.04), CRP (OR: 1.34, p=0.03), and left atrial diameter (OR: 1.21, p=0.001) were independent predictors of RMVS. In the correlation analysis, there was a significant positive correlation between NLR and CRP (r=0.43, p<0.001). |
10. | Could elevated platelet-lymphocyte ratio predict left ventricular systolic dysfunction in patients with non-ST elevated acute coronary syndrome? Adem Bekler, Emine Gazi, Mustafa Yılmaz, Ahmet Temiz, Burak Altun, Ahmet Barutçu, Tezcan Peker PMID: 25430405 doi: 10.5152/akd.2014.5434 Pages 385 - 390 Amaç: Yüksek platelet-lenfosit oranının (PLO) prognostik değeri ST yükselmesi olmayan miyokart enfarktüsünde (NSTEMI) ve çeşitli onkolojik hastalıklarda gösterilmiştir. Biz bu çalışmada ST yükselmesi olmayan akut koroner sendrom (NST-ACS) hastalarında PLO'nun sol ventrikül sistolik disfonksiyonunda (SVSD) öngördürücü değerini incelemeyi amaçladık. Yöntemler: Çalışmaya NST-ACS tanısı olan toplam 220 hasta alındı. Çalışma hastaları başvurudaki PLO değerlerine göre tersiyele ayrıldı. Yüksek (n=73) ve düşük PLO (n=147) gruplarındaki hastalar sırasıyla en yüksek grup (>135,6) ve düşük (?135,6) 2 grup olarak tanımlandı. Sistolik disfonksiyon sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunun ?%40 olması olarak tanımlandı ve ilişkili değişkenleri saptamak için lojistik regresyon analizi kullanıldı. Bulgular: Yüksek PLO grubunda hastalar daha yaşlı (p<0,001), önceki miyokart enfarktüsü ve NSTEMI oranı (sırasıyla, p=0,046, p=0,013) yüksekti. Yüksek PLO grubunda stenotik koroner arter sayısı (p=0,001) ve düşük sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (p<0,001) olan hastalar anlamlı yüksekti. Yüksek PLO grubunda bazal platelet sayıları anlamlı yüksek (p<0,001), trigliserit ve lenfosit düzeyleri anlamlı düşüktü (sırasıyla, p=0,009, p<0,001). Çoklu değişken analizinde PLO'nun >135,6 olması sistolik disfonksiyonun bağımsız prediktörü olduğu bulundu (?: 0,306, %95 güvenli aralık: 0,151-0,619; p=0,001). Sonuç: Yüksek PLO, NST-ACS hastalarında SVSD için bağımsız ve güçlü prediktördür. Objective: The prognostic value of a high platelet-lymphocyte ratio (PLR) has been reported in patients with non-ST elevated myocardial infarction (NSTEMI) and different oncologic disorders. We aimed to evaluate the predictive value of the PLR for left ventricular systolic dysfunction (LVSD) in patients with non-ST elevated acute coronary syndrome (NST-ACS). Methods: A total of 220 patients with NST-ACS were included in the study. The study population was divided into tertiles based on admission PLR values. High (n=73) and low PLR (n=147) groups were defined as patients having values in the third tertile (>135.6) and lower 2 tertiles (?135.6), respectively. Left ventricular dysfunction was defined as ejection fraction ?40%, and related variables were evaluated by backward conditional binary logistic regression analysis. Results: The patients in the high PLR group were older (p<0.001) and had a higher rate of previous myocardial infarction and NSTEMI (p=0.046, p=0.013, respectively). There were significantly more coronary arteries narrowed (p=0.001) and lower left ventricular ejection fraction (p<0.001) in the high PLR group. Baseline platelet levels were significantly higher (p<0.001) and triglyceride and lymphocyte levels were significantly lower (p=0.009 and p<0.001, respectively) in the high PLR group. PLR >135.6 was found to be an independent predictor of systolic dysfunction in the multivariate analyses (?: 0.306, 95% confidence interval: 0.151-0.619; p=0.001). Conclusion: A high PLR is a strong and independent predictor for LVSD in patients with NST-ACS. |
11. | Relationship between platelet-to-lymphocyte ratio and coronary slow flow Muhammed Oylumlu, Adnan Doğan, Mustafa Oylumlu, Abdülkadir Yıldız, Murat Yüksel, Fethullah Kayan, Celal Kilit, Basri Amasyalı PMID: 25430406 doi: 10.5152/akd.2014.5376 Pages 391 - 395 Amaç: Koroner anjiyografide, önemli bir epikardiyal koroner arter hastalığı olmadan, distal damar boyanmasında gecikme olmasına koroner yavaş akım fenomeni denir. Çalışmamızın amacı, koroner kan akım hızı ve platelet lenfosit oranı (PLO) arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Yöntemler: Retrospektif gözlemsel bir çalışma olan çalışmamız iki merkezde yapılmıştır. Koroner anjiyografi yapılan toplam 197 hasta çalışmaya dahil edildi. Bunlardan 95’i koroner anjiyografilerinde darlık olmayan yavaş koroner akımlı hastalar, 102’si normal koroner arteri ve normal kan akımı olan kontrol grubuydu. Bulgular: PLO, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, koroner yavaş akımı grubunda daha yüksek bulundu (p=0,001). Korelasyon analizinde PLO, sol ön inen arter TIMI frame sayısı ile anlamlı korelasyon gösterdi. Çok değişkenli analiz sonrasında, daha yüksek olan PLO ve hemoglobinin koroner yavaş akım ile bağımsız ilişkili olduğu gösterildi. Objective: The coronary slow flow phenomenon (CSFP), which is characterized by delayed distal vessel opacification in the absence of significant epicardial coronary disease, is an angiographic finding. The aim of this study is to investigate the association between platelet-to-lymphocyte ratio (PLR) and coronary blood flow rate. Methods: This is a retrospective observational study. It was based on two medical centers. A total of 197 patients undergoing coronary angiography were included in the study, 95 of whom were patients with coronary slow flow without stenosis in coronary angiography and 102 of whom had normal coronary arteries and normal flow. Results: The PLR was higher in the coronary slow flow group compared with the control groups (p=0.001). In the correlation analysis, PLR showed a significant correlation with left anterior descending (LAD) artery thrombolysis in myocardial infarction (TIMI) frame count. After multiple logistic regression, high levels of PLR were independently associated with coronary slow flow, together with hemoglobin. |
12. | Arterial stiffness and central arterial wave reflection are associated with serum uric acid, total bilirubin, and neutrophil-to-lymphocyte ratio in patients with coronary artery disease Aslı Tanındı, Aycan Fahri Erkan, Aslıhan Alhan, Hasan Fehmi Töre PMID: 25430407 doi: 10.5152/akd.2014.5447 Pages 396 - 403 Amaç: Total bilirubin (TB) son zamanlarda endojen bir antiinflamatuvar ve antioksidan molekül olarak öne çıkmaktadır. Ürik asit (ÜA) ise oksidatif stresi, inflamasyon ve endotel disfonksiyonu gibi mekanizmalarla kardiyovasküler hastalıkların etyopatogenezinde rol oynamaktadır. Bu çalışmada klinik olarak koroner arter hastalığı (KAH) tanısı almış hastalarda serum TB, ÜA düzeyleri ve nötrofil/lenfosit oranı (N/L) ile değerlendirdiğimiz inflamatuvar durum ile arteriyel katılık ve arteriyel dalga yansıması arasındaki olası ilişkinin araştırılması amaçlandı. Yöntemler: Kararlı angina pektoris (KAP) veya akut koroner sendrom (AKS) ile başvuran 145 ardışık hasta dahil edildi. Tam kan sayımı ve biyokimyasal analiz için kanlar başvuru sırasında alındı. SphygmoCor cihazı kullanılarak invaziv olmayan nabız dalga formu analizi ile augmentasyon indeksi (AIx) ölçüldü ve yine aynı cihazla karotid-femoral nabız dalga hızı (PWV) ölçümleri yapıldı. Bulgular: Hastalar PWV ve AIx tersillerine göre ayrıldığında hem KAP hem de AKS gruplarında; medyan N/L, medyan serum ÜA üçüncü tersilde en yüksek ve ortalama TB en düşük olarak saptandı (hepsi için p<0,001). AIx ve PWV serum ÜA ve N/L ile pozitif, serum TB ile negatif yönde ilişkili bulundu (hepsi için p<0,001). Yaş, cinsiyet, kalp hızı, sistolik kan basıncı ve diyabete göre istatistiksel düzeltme yapıldığında, AKS grubunda N/L, ÜA ve TB için hem AIx hem de PWV ile anlamlı korelasyonlar sebat etmekteydi (p<0,05). SAP grubunda ise TB için, AIx ve PWV ile negatif korelasyonlar ve ÜA için PWV ile pozitif korelasyon sebat etmekteydi (p<0,05). Sonuç: Basit bir kan tetkiki ile ölçülebilecek N/L oranı, ÜA ve TB düzeyleri, KAH olan bireylerde, özellikle AKS varlığında arteriyel katılık açısından risklerinin değerlendirilmesi amacıyla kullanılabilir. Objective: Total bilirubin (TB) was recently recognized as an endogenous anti-inflammatory and anti-oxidant molecule. Uric acid (UA) takes part in cardiovascular diseases by inducing oxidative stress, inflammation, and endothelial dysfunction. We assessed the relationship between serum TB levels, serum UA levels, and inflammatory status assessed by neutrophil-to-lymphocyte ratio (N/L) and arterial stiffness and arterial wave reflection in patients with a clinical diagnosis of coronary artery disease (CAD). Methods: We included 145 consecutive patients admitted with stable angina pectoris (SAP) or acute coronary syndrome (ACS). Blood samples were drawn at admission for complete blood count and biochemistry. Non-invasive pulse waveform analysis for the determination of augmentation index (AIx) and carotid-femoral pulse wave velocity (PWV) measurements were performed with the commercially available SphygmoCor system. Results: When patients were divided into tertiles of PWV and AIx, median N/L and median serum UA levels were the highest and mean TB levels were the lowest in the third tertile (p<0.001 for all). AIx and PWV were positively associated with serum UA and N/L and negatively associated with serum TB levels (p<0.001 for all). After adjustments for age, gender, heart rate, systolic blood pressure, and presence of diabetes, significant correlations persisted for N/L, UA, and TB in ACS patients (p<0.05). In the SAP group, TB was significantly negatively correlated with AIx and PWV, and UA was significantly positively correlated with PWV (p<0.05). Conclusion: N/L ratio and serum UA and TB levels might be used to risk-stratify patients with respect to arterial stiffness in CAD patients, especially in the presence of ACS. |
13. | Different clinical presentations of Naxos disease and Carvajal syndrome: Case series from a single tertiary center and review of the literature Ali Baykan, Şeref Olgar, Mustafa Argun, Abdullah Özyurt, Özge Pamukçu, Kazım Üzüm, Nazmi Narin PMID: 25430408 doi: 10.5152/akd.2014.5413 Pages 404 - 408 Amaç: Naxos hastalığı, aritmojenik sağ ventrikül kardiyomiyopatisi, yünsü saç ve palmoplantar keratoderma ile karakterize otozomal resesif kalıtılan kardiyokutanöz bir hastalıktır. Carvajal sendromu, palmoplantar keratoderma, kıvırcık saç, dominant olarak sol ventrikülün etkilendiği dilate kardiyomiyopati ve erken morbidite ile karakterizedir. Bu çalışmanın amacı Naxos/Carvajal sendromu tanısı konulan altı olgunun cilt, kardiyak bulguları ve genotip-fenotip ilişkisini değerlendirmektir. Yöntemler: Kliniğimizde 2002 ile 2012 yılları arasında Naxos/Carvajal sendromu tanısı alan altı olgunun geriye dönük incelemesi yapıldı. Demografik veriler, başvuru şikayetleri, cilt, kardiyak bulgular, elektrokardiyografi, ekokardiyografi, genetik analiz ve tedavi sonuçları toplandı. Bulgular: Olguların 4’ü erkek, 2’si kızdı ve yaşları 1,5 ile 13 yaş arasında (ortanca: 6,4 yaş) arasında değişmekteydi. Tanı anında iki olgu ventriküler taşikardi atağı ile başvurdu, iki olguda ciddi kalp yetersizliği kliniği mevcuttu, iki olguda ise kalp tutulumu olmaksızın sadece cilt bulguları vardı. Tüm hastalarda tipik cilt ve saç bulguları saptandı. Bir hastaya farklı antiaritmik tedavilere rağmen tekrarlayan ventriküler taşikardi ataklarından dolayı implante edilebilir kardiyoverter-defibrilatör yerleştirildi. Altı hastadan üçü takipte öldü. Objective: Naxos disease is an autosomal recessive, inherited, cardiocutaneous disorder, characterized by arrhythmogenic right ventricular cardiomyopathy, woolly hair, and palmoplantar keratoderma. Carvajal syndrome is characterized by palmoplantar keratoderma, curly hair, dilated cardiomyopathy, especially on the left ventricle side, and early morbidity. The aim of this study was to evaluate the cutaneous and cardiac findings and genotype-phenotype relationship of six patients diagnosed with Naxos/Carvajal syndrome. Methods: A retrospective review of six cases diagnosed with Naxos/Carvajal syndrome at our institution from 2002 to 2012 was performed. Demographic data; presenting complaints; cutaneous and cardiac findings; electrocardiography, echocardiography, and genetic analysis results; and treatment data were obtained from patient files. Results: The patient group was composed of 4 males and 2 females, ranging from 1.5 to 13 years, with a mean age 6.4 years. Typical cutaneous and hair findings were present in all patients. Two cases presented with ventricular tachycardia attack, and 2 cases presented with severe heart failure. Two cases had only cutaneous findings without cardiac involvement at diagnosis. An implantable cardioverter-defibrillator was implanted in one case due to ongoing recurrent ventricular tachycardia attacks despite various antiarrhythmic treatments. Three of the 6 patients died during the follow-up. Conclusion: For cases with woolly hair and palmoplantar keratoderma, the physician should provide a cardiac assessment, considering Naxos/Carvajal disease associated with cardiomyopathy. When an early diagnosis is made, the life expectancy may be increased by treatment of heart failure and arrhythmias; also, genetic counseling should be performed. |
EDUCATION | |
14. | Spontaneous coronary artery dissection: Case series from two institutions with literature review Carlos Esteban Uribe, Juan David Ramirez-Barrera, Carlos Rubio, Cesia Gallegos, Luz Adriana Ocampo, Clara Saldarriaga, Carlos Eusse, Carlos Tenorio, Nilson Lopez, Andres Moreno, Natalia Gonzalez Jaramillo, Alexander Morteza Chehrazi-Raffle, Vikas Singh, Pedro Martinez-Clark PMID: 25993713 doi: 10.5152/akd.2015.5851 Pages 409 - 415 Spontan koroner arter diseksiyonu (SKAD) akut koroner sendrom (AKS)’un nadir bir nedenidir. Dolayısıyla, prezentasyonu ve optimal tedavisi henüz açık olarak tanımlanmamıştır. Güncel literatürde, bütün vaka serileri, çoğu genç peripartum veya uzun zaman boyunca oral kontraseptifler kullanmış kadınlar olan 50’den az hastayı rapor etmiştir. Bu çalışmadaki bütün bilgiler; çalışma popülasyonundaki klinik karakteristikleri, anjiyografi ve tedavi yaklaşımlarını içermek üzere iki hastanenin veritabanı hizmetinden derlendi: ilki 2003 ve 2012 arası, ikincisi 2007 ve 2012 arası. Çalışma popülasyonu yaşları 28 ile 57 arasında değişen dört kadın (%50) ve 4 erkekten (%50) oluştu. İki kadının oral kontraseptif kullanım öyküsü vardı, ve üç kadın peripartum sırasında başvurdu. Hiçbir hastada geleneksel kardiyovasküler risk faktörleri veya önceden bir kalp hastalığı yoktu. Vakaların %88’inde, başlıca tanılar ST-segment yükselmesi olmayan miyokard infarktüsü ve anstabil anjina idi. Bütün hastalara acil koroner anjiyografi ve perkütan koroner girişim uygulandı. Yarısı ilaç kaplı stentler ile tedavi edildi ve diğer yarısı düz metal stentler ile tedavi edildi. En sık görülen diseksiyon tipi NIHBL Tip E idi ve en sık olarak sağ koroner arter risk altındaydı. SKAD AKS’nin nadir bir nedenidir bununla birlikte anjiyografinin ve yeni tamamlayıcı tekniklerin uygulanabilmesi sayesinde tanısı artmaktadır. Tedavi ile ilgili olarak, yeterli uzun dönem sonuçlarıyla birlikte PCI etkili görünmektedir. Spontaneous coronary artery dissection (SCAD) is a rare cause of acute coronary syndrome (ACS). Consequently, its presentation and optimal treatment are yet to be clearly defined. In the current literature, all case series report less than 50 patients, most of whom are either young peripartum women or women who have used oral contraceptives over long periods. All information in this study was compiled by the database service from two hospitals, the first one between 2003 and 2012 and the second one between 2007 and 2012, to include the clinical characteristics, angiography. and treatment approaches in the study population. The study population consisted in four women (50%) and four men (50%) whose ages ranged between 28 and 57 years. Two women had a history of oral contraceptive use and three women presented during peripartum. None of the patients had traditional cardiovascular risk factors or previous heart disease. In 88% of the cases, the principal diagnoses were non-ST segment elevation myocardial infarction and unstable angina. All patients underwent emergency coronary angiography and percutaneous coronary intervention. Half of them were treated with drug-eluting stents and the other half with bare metal stents. The most frequent type of dissection was NIHBL Type E, and the right coronary artery was the most frequently compromised. SCAD is a rare cause of ACS; however, its identification has improved due to the availability of angiography and new complementary techniques. Regarding treatment, PCI seems effective with adequate long-term results. |
15. | How do we measure epicardial adipose tissue thickness by transthoracic echocardiography? Serpil Eroğlu PMID: 25993714 doi: 10.5152/akd.2015.5991 Pages 416 - 419 Kalp ile perikart arasında yerleşen viseral yağ dokusunun bir parçası olan epikart yağ dokusu (EYD) metabolik sendrom, koroner arter hastalığı, hipertansiyon gibi hastalıklarla ilişkilidir. Bu nedenle EYD kalınlığı ölçümü son zamanlarda önem kazanmaya başlamıştır. Epikart yağ dokusu kalınlığı ölçümünde transtorasik ekokardiyografi ile inceleme kolay ulaşılabilirlik, düşük maliyet gibi nedenlerle ön plana çıkmıştır. Bu yazıda EYD kalınlığının transtorasik ekokardiyografi ile ölçüm yöntemi ve dikkat edilmesi gereken konular tartışılacaktır. Epicardial adipose tissue (EAT) is a component of the visceral adiposity located between the heart and pericardium. It is associated with certain diseases, such as metabolic syndrome, coronary artery disease, and hypertension. Therefore, measurement of EAT thickness has recently gained importance. Examination by transthoracic echocardiography for measuring EAT thickness is preferable because of easy availability and low cost. The present review focuses on the method of measuring EAT thickness by transthoracic echocardiography as well as the issues of concern. |
SCIENTIFIC LETTER | |
16. | Right ventricular ischemic insult: A comprehensive protocol with cardiovascular magnetic resonance Sherif Moustafa, David J. Patton, Mansour Al Shanawani, Faisal Al Samadi, Farouk Mookadam PMID: 25993715 doi: 10.5152/akd.2015.5914 Pages 420 - 422 Abstract |Full Text PDF |
17. | Apical systolic flow within the left ventricle: A novel and simple Doppler parameter in prediction of mitral regurgitation severity Hacer Ceren Tokgöz, Cihangir Kaymaz, Selçuk Öztürk, Alper Özkan, Özgür Yaşar Akbal, Fatih Yılmaz, İbrahim Halil Tanboğa, Nihal Özdemir, Mehmet Mustafa Can PMID: 25993716 doi: 10.5152/akd.2015.5904 Pages 423 - 425 Turkish Başlık: Mitral yetersizlik ciddiyetinin tahmininde yeni ve basit bir Doppler parametresi: Sol ventrikül içindeki apikal sistolik akım |
CASE REPORT | |
18. | Short-long-short sequence-induced torsade de pointes after transcatheter aortic-valve implantation Kevser Gülcihan Balcı, Mustafa Mücahit Balcı, Samet Yılmaz, Orhan Maden PMID: 25993717 doi: 10.5152/akd.2015.6120 Pages 426 - 427 Turkish Başlık: Transkateter aort kapak implantasyonu sonrası kısa-uzun-kısa sekans indüklü Torsade de Pointes |
19. | Elizabethkingia meningosepticum endocarditis: A rare case and special therapy Jing Yang, Wencheng Xue, Xiaonan Yu PMID: 25993718 doi: 10.5152/akd.2015.6014 Pages 427 - 428 Turkish Başlık: Elizabethkingia meningosepticum Endokarditi: nadir vaka ve özel tedavi |
20. | New technique for challenging cases of percutaneous balloon mitral valvuloplasty: The venoarterial looping İsmail Ateş, Şeref Ulucan, Zeynettin Kaya, Mehmet Doğru, Hüseyin Katlandur, Ahmet Keser PMID: 25993719 doi: 10.5152/akd.2015.6127 Pages 428 - 429 Turkish Başlık: Perkütan balon mitral valvüloplastide zorlayıcı vakalar için yeni teknik: venoarterial döngü oluşturma |
DIAGNOSTIC PUZZLE | |
21. | Hypotension, tachycardia, and tachypnea in a patient with coronary artery disease Tolga Çimen, Hasan Ali Durmaz, Ahmet Akyel, Ekrem Yeter, Kasım Karapınar, Mehmet Ali Felekoğlu PMID: 25993720 doi: 10.5152/akd.2015.6151 Page 430 Turkish Başlık: Koroner arter hastalığı olan bir hastada hipotansiyon, taşikardi ve takipne |
LETTER TO THE EDITOR | |
22. | Methods to increase clinical applicability of heart rate variability analysis for noninvasive detecting severity of coronary lesions in patients with coronary heart disease Anton R. Kiselev, Vladimir A. Shvartz, Anatoly S. Karavaev, Mikhail D. Prokhorov PMID: 25993721 doi: 10.5152/akd.2015.6219 Pages 431 - 432 Turkish Başlık: Ways to increase clinical applicability of heart rate variability analysis for noninvasive detecting severity of coronary lesions in patients with coronary heart disease |
23. | Obesity and coronary bypass Mert Kestelli, Şahin İşcan, Habib Çakır, İsmail Yürekli PMID: 25993722 doi: 10.5152/akd.2015.6187 Pages 432 - 433 Turkish Başlık: Obezite ve koroner baypas |
24. | Noncompaction with dysmorphism, mental retardation, general wasting, and hypogonadism requires neurologic and sophisticated cytogenetic investigations Josef Finsterer, Sinda Zarrouk-Mahjoub PMID: 25993723 doi: 10.5152/akd.2015.6232 Pages 433 - 434 Turkish Başlık: Dismorfizm, mental retardasyon, genel zayıflama ve hipogonadizm ile nonkompaksiyon nörolojik ve sofistike sitogenetik araştırmalar gerektirir |
25. | Thrombus formation during septal puncture İsa Öner Yüksel, Erkan Köklü, Çağın Mustafa Üreyen, Şakir Arslan PMID: 25993724 doi: 10.5152/akd.2015.6243 Pages 434 - 435 Turkish Başlık: Septal ponksiyon esnasında trombüs oluşumu |
26. | Noninvasive cardiac imaging for the diagnosis of coronary artery disease in women F. Suna Kıraç PMID: 25993725 doi: 10.5152/akd.2015.6258 Pages 435 - 437 Turkish Başlık: Kadınlarda koroner arter hastalığının tanısı için noninvaziv kardiyak görüntüleme |
27. | Epicardial fat and coronary artery disease: An open debate Yavuzer Koza, Emine Buket Yanık, Ömer Faruk Derman PMID: 25993726 doi: 10.5152/akd.2015.6278 Pages 437 - 438 Abstract |Full Text PDF |
28. | The detection of cardiac tamponade by hemodynamic transesophageal echocardiography after left ventriculer assist device implantation Mustafa Kurşun, Sanem Nalbantgil, Serkan Ertugay, Cağatay Engin, Tahir Yağdı, Mustafa Özbaran PMID: 25993727 doi: 10.5152/akd.2015.6044 Pages 438 - 439 Turkish Başlık: Hemodinamik transözofajiyal ekokardiyografi ile sol ventrikül destek cihazı implantasyonu sonrası kardiyak tamponad saptanması |
DIAGNOSTIC PUZZLE - ANSWER | |
29. | Hypotension, tachycardia, and tachypnea in a patient with coronary artery disease Tolga Çimen, Hasan Ali Durmaz, Ahmet Akyel, Ekrem Yeter, Kasım Karapınar, Mehmet Ali Felekoğlu PMID: 25993720 doi: 10.5152/akd.2015.6151 Page 440 Turkish |
MISCELLANEOUS | |
30. | How can we forget our mentor Prof. Baki! Galip Ataman PMID: 25993728 doi: 10.5152/akd.2015.0055 Pages 441 - 442 Abstract |Full Text PDF |
E-PAGE ORIGINAL IMAGES | |
31. | An unusual image of Vieussens’ arterial ring communicating with the pulmonary artery Yakup Alsancak, Sina Ali, Mustafa Duran, Ayşe Saatci Yaşar, Mehmet Bilge doi: 10.5152/akd.2015.6266 Pages E13 - E14 Abstract |Full Text PDF |
32. | Bicuspid aortic valve and extremely elongated chordae tendineae protruding into the left ventricular outflow tract Ali Rıza Akyüz, Selim Kul PMID: 25993730 doi: 10.5152/akd.2015.6090 Pages E14 - E15 Abstract |Full Text PDF |
33. | Combination of tetralogy of Fallot with absent pulmonary valve and left pulmonary artery originating from patent ductus arteriosus: A rare association in an infant Murat Saygı, Furkan Kılınç, Ahmet İrdem, Erkut Öztürk, Alper Güzeltaş PMID: 25993731 doi: 10.5152/akd.2015.6148 Pages E15 - E16 Abstract |Full Text PDF |
Copyright © 2024 The Anatolian Journal of Cardiology