ISSN 2149-2263 | E-ISSN 2149-2271
The Anatolian Journal of Cardiology - Anatol J Cardiol: 12 (3)
Volume: 12  Issue: 3 - May 2012
EDITORIAL
1.Caricatures are so meaningful; increases are in positive way and one analysis: We are at the top
Bilgin Timuralp
PMID: 22411155  doi: 10.5152/akd.2012.090  Pages 193 - 194
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL INVESTIGATION
2.Comparison of propagation of atrial excitation with the cardiopotential distribution on the body surface of hypertensive rats
Svetlana Smirnova, Lyudmila Ivanova, Arkady Markel, Irina Roshchevskaya, Michail Roshchevsky
PMID: 22366101  doi: 10.5152/akd.2012.060  Pages 195 - 199
Amaç: Arteryel hipertansiyon, atriyal aritmi gelişme riski ile bağlantılıdır. Bu araştırma, hipertansif sıçanların vücut yüzeyinde kalp elektrik alan oluşumu ve atriyal epikardiyum boyunca depolarizasyon sırasını çalışmayı amaçlamıştır. Yöntemler: Çalışma on bir (kalıtsal stres kaynaklı hipertansiyonu) sıçan üzerinde gerçekleştirilmiştir. Sıçanların atriyal epikardiyal depolarizas- yon dizisi, atriyal depolarizasyon sırasında elektrokardiyogram II derivasyon zaman özellikleri, vücut yüzeyi potansiyel haritası (VYPH)’nın spas- yal-temporal özelliklerini analiz ettik. İstatistiksel analiz, bağımsız örneklem t-testi kullanarak yapıldı. Bulgular: Sonuçlar, hipertansif sıçanların %27’sinde pulmoner ven (PV) dallarında sino-atriyal düğüm alanının depolarizasyonu başladıktan sonra 2.0±0.5 ms’da erken uyarım alanları oluştuğunu, hayvanların %73’ünde, depolarizasyon başladıktan sonra 6.5±0.4ms’da PV dal alanlarında uyarım olduğunu gösterdi. Deney havyalarında, VYPH’de negatif ve pozitif kardiyopotansiyel alanlarının inversiyon başlangıcı farklı değildir. Sıçanların %73’ünde, VYPH inversiyon süresi 7.7±1.9 ms, %27’inde 3.9±0.1 ms’e alır (p=0.011). Arteryel hipertansiyonlu sıçanların PV’inde erken aktivasyon bölgelerin oluşumu, PV kol miyokardiyumunun olası gezici odaklarını kanıtlar. Stresle oluşan hipertansiyon PV tabanından kaynakla- nan atriyal aritmi gerçek riskini oluşturur. Sonuç: Arteryel hipertansiyonlu sıçanlarda, iki erken depolarizasyon bölgesi sinüs düğüm alanında ve sol atriyum PV dönüşünde ortaya çıkar, pozitif ve negatif potansiyel bölgelerinin karşılıklı konumları ile VYPH’ye yansır.
Objective: Arterial hypertension is associated with the risk of developing atrial arrhythmia. This research was aimed at studying the sequence of depolarization along the atrial epicardium and formation of the cardioelectric field on the body surface of hypertensive rats. Methods: The study was carried out on eleven ISIAH rats (with hereditary stress-induced hypertension). We analyzed spatial-temporal char- acteristics of body surface potential map (BSPM), time characteristics of electrocardiogram during atrial depolarization, sequence of atrial epicardial depolarization of rats. Statistical analysis was performed using independent samples t-test. Results: The results indicated that in 27% of hypertensive rats in the pulmonary vein (PV) sleeves, early excitation areas are formed 2.0±0.5 ms after the beginning of depolarization of the sino-atrial node area, in 73% of animals, the area of the PV sleeves is excited 6.5±0.4 ms after the beginning of depolarization. In experimental animals, the beginning of inversion of areas of positive and negative cardioelectric potentials on BSPM does not differ. In 73% of rats, duration of inversion on BSPM was 7.7±1.9 ms, and in 27% - 3.9±0.1 ms (p=0.011). The formation of early activation zones in PV of rats with arterial hypertension testifies to possible wandering focus in the myocardium of PV sleeves. Stress-induced hypertension results in actual risk of atrial arrhythmias, which originate at the base of the PV. Conclusion: In rats with arterial hypertension, two early depolarization zones are revealed in the sinus node area and in the PV return to the left atrium, projected on BSPM by mutual positions of negative and positive potential zones.

3.Correlation of echocardiographic epicardial fat thickness with severity of coronary artery disease-an observational study
Hasan Kadı, Meysam Khoshavi
PMID: 22366102  doi: 10.5152/akd.2012.061  Pages 200 - 205
Amaç: Epikardiyal yağ koroner arterle doğrudan temas halindedir. Bu yağ ve metabolik sendrom arasındaki ilişki hakkında bazı çalışmalar vardır ve kardiyovasküler riskin bir göstergesi olarak ele alınmıştır. Çeşitli çalışmalar, çelişkili sonuçları olan koroner arter hastalığı (KAH) ve epikardiyal yağ kalınlığı (EYK) arasındaki ilişkiyi ele almaktadır. Böylece, bizim çalışmamız, ekokardiyografik EYK’nın ciddi KAH belirteci olabileceği hipotezini değer- lendirmektedir. Yöntemler: Koroner anjiyografi uygulanan 315 olgu iki grupta sınıflandırıldı: Normal ve KAH. Gruplarda EYK ölçümü ekokardiyografi ile yapıldı. Ortalama epikardiyal yağ kalınlıkları arasındaki fark iki grupta da analiz edildi. KAH’ın şiddeti için Califf skorlaması kullanıldı. Sonra, EYK ve yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi (VKİ), serum lipitleri ve KAH şiddeti arasındaki ilişki değerlendirildi. Elde edilen veriler ANCOVA test, Pearson ve Spearman kısmi korelasyon analizleri kullanılarak karşılaştırıldı. Bulgular: KAH grubunda EYK normal gruptan önemli derecede yüksekti (4.4±1.8 mm`ye karşın 5.4±1.9 mm, p=0.0001). Epikardiyal yağ kalınlığı, koroner arter hastalığının Califf skorlaması (r=0.158 p=0.04), düşük-dansiteli lipoprotein kolesterol (p=0.04), kadın cinsiyet (p=0.02), VKİ (p=0.001) ve serum trigliserid düzeyleri (p=0.04) ile pozitif ilişkiye sahiptir. Sonuç: Bu çalışma, KAH’ın ciddiyeti ve EYK kalınlığı arasındaki ilişkiyi göstermektedir.
Objective: Epicardial fat is an indirect contact with coronary arteries. There are some studies about the relationship between this fat and meta- bolic syndrome and it has considered as an indicator of cardiovascular risk. Several studies have addressed the association between epicardial fat thickness (EFT) and coronary artery disease (CAD) with conflicting results. The aim of our study was to evaluate the hypothesis that echocar- diographic EFT thickness could be a marker severe CAD. Methods: Overall, 315 cases who underwent coronary angiography were classified in two groups: Normal and CAD. Measurement of EFT was done with echocardiography. The difference between mean EFT in two groups was analyzed. Califf scoring considered for severity of CAD. Then the relationship between EFT and age, sex, body mass index (BMI), serum lipids and severity of CAD was evaluated. The obtained data were compared by using ANCOVA test, Pearson and Spearman’s partial correlation analyses. Results: The EFT in CAD group was significantly higher than in normal group (5.4±1.9 mm vs 4.4±1.8mm, p=0.0001). EFT had a positive relationship with Califf scoring of diseased coronary arteries (r=0.158 p=0.04), low-density lipoprotein cholesterol (p=0.04), female gender (p=0.02), BMI (p=0.001) and serum triglyceride levels (p=0.04). Conclusion: This study shows an association between EFT thickness and severity of CAD.

EDITORIAL COMMENT
4.Is increased epicardial fat thickness a marker of the presence of severe coronary artery disease?
Dursun Duman
PMID: 22366103  doi: 10.5152/akd.2012.062  Pages 206 - 207
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL INVESTIGATION
5.An observational study of the effect of coronary artery disease severity on acute pacing threshold and lead impedance in patients with permanent pacemaker
Selim Ekinci, Murat Yeşil, Serdar Bayata, Erdinç Arıkan, Veysel Kutay Vurgun, Ender Emre, Nursen Postacı, Özgen Şafak, Emre Özdemir
PMID: 22366104  doi: 10.5152/akd.2012.063  Pages 208 - 213
Amaç: Bu çalışmada kliniğimizde kalıcı endokardiyal kalp pili implantasyonu yapılan hastalarda, implantasyon sırasındaki ventriküler uyarı eşiği ve empedansı ile koroner arter hastalığı (KAH) ciddiyeti, lokalizasyonu ve sol ventrikül (LV) ejeksiyon fraksiyonu (EF) arasındaki ilişki araştırılmıştır. Yöntemler: Bu gözlemsel çalışmaya 2007-2010 tarihleri arasında kliniğimizde ventriküler lead’i bulunan kalıcı pacemaker veya internal defibril- latör-kardiyoverter (ICD) takılan 132 hasta alındı. Hastalar ICD ve antibradikardik pacemaker (PM) hastaları olarak iki gruba ayrıldı. Bu iki grup ventriküler uyarı eşiği, lead empedansı ve LVEF açısından karşılaştırıldı. Daha sonra her iki grup hasta incelenen KAH parametreleri yönünden iki alt gruba ayrılmış ve alt grupların ortalama uyarı eşiği ve empedans değerleri karşılaştırılmıştır. Gruplar arasında verilerin karşılaştırılmasında bağımsız örneklem t-testi kullanıldı. Bulgular: İnternal defibrillator-kardiyoverter grubunda ventriküler uyarı eşiği değerleri PM grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu. Ventriküler empedans ve LVEF değerleri ise ICD grubunda anlamlı derecede düşük bulundu (p<0.05). Altgruplar kendi aralarında karşılaştırıldığında, LVEF, KAH ciddiyeti ve lokalizasyonu ile ventriküler lead empedansı ve uyarı eşiği arasında anlamlı ilişki saptanmadı. Sonuç: İnternal defibrillator-kardiyoverter takılan hastaların ventriküler uyarı eşiği değerleri antibradikardik pacemaker hasta grubuna göre daha yüksek, ventriküler empedans değerleri antibradikardik pacemaker hasta grubuna göre daha düşüktür. Bu çalışmada KAH ciddiyeti ve EF değeri ile uyarı eşiği ve empedans değerleri arasında bir ilişki saptanmamıştır.
Objective: This study investigated the effect of coronary artery disease (CAD) severity, distribution and left ventricular ejection fraction (LVEF) on acute ventricular pacing threshold and lead impedance at the time of pacemaker implantation. Methods: One hundred and thirty-two patients who received a ventricular pacemaker or internal cardioverter-defibrilator (ICD) lead in our institution between 2007-2010 were included in this observational study. Patients were divided into ICD and anti-bradycardic pacemaker (PM) groups. Groups were compared for ventricular stimulation threshold, lead impedance and LVEF. Later, groups were sub-grouped according to the severity and distribution of CAD and subgroups were compared in both groups for ventricular stimulation threshold, lead impedance. Quantitative data of groups were compared by means of independent samples t-test. Results: Ventricular pacing thresholds were found significantly higher ICD group compared with PM group (p<0.05). Impedance and LVEF values were significantly lower in ICD group (p<0.05). Impedance and ventricular pacing thresholds were comparable in subgroups of ICD and PM groups. Our study does not confirm any relationship between pacing parameters and severity-distribution of CAD and LVEF. Conclusion: Patients with ventricular ICD lead had higher pacing thresholds but lower pacing impedance values comparing with PM group. This study did not find any significant relationship between pacing parameters at implantation and LVEF, severity and distribution of CAD.

6.Clinical effects of enhanced external counterpulsation treatment in patients with ischemic heart failure
Güliz Kozdağ, Gökhan Ertaş, Fatih Aygün, Ender Emre, Ahu Kırbaş, Dilek Ural, Özlem Soran
PMID: 22366105  doi: 10.5152/akd.2012.064  Pages 214 - 221
Amaç: Güçlendirilmiş dışardan kontrpulsasyon (EECP), koroner arter hastalığı (KAH) ve kalp yetersizliği (KY) olan hastalarda güvenli ve efektif olduğu kanıtlanmış invaziv olmayan bir tedavi yöntemidir. Bu çalışmanın amacı EECP tedavisinin semptomatik KAH ve KY olan hastalardaki klinik etkilerini araştırmak ve EECP tedavisinin KY’nin prognostik faktörleri üzerine herhangi bir etkisi var mı? Sorusuna cevap bulmak. Yöntemler: Bu çalışma prospektif kohort çalışma olarak dizayn edildi. Kasım 2007 ve Aralık 2010 arasında EECP tedavisi için başvuran 68 semp- tomatik KAH ve kronik KY olan hasta çalışmaya dahil edildi. 47 hasta (39 erkek ve 8 kadın, 65±7, yaş) EECP tedavisine alındı. EECP programına katılmak istemeyen 21 hasta (20 erkek ve 1 kadın, 62±10 yaş) kontrol grubunu oluşturdu. Sürekli değişkenler 2-tailed t test ve Mann-Whitney U testi ile analiz edildi. Kategorik veriler ve oranlar χ2 veya Fisher exact test ile analiz edildi. Bulgular: EECP tedavisi sonrası New York Kalp Cemiyeti'nin fonksiyonel sınıflaması (p<0.001), sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu (p<0.001), B-tip natriüretik peptid düzeyleri (p<0.003), ürik asit düzeyleri (p<0.05), serbest-T3/serbest-T4 oranı (p<0.034) and mitral anüler E (p<0.05) hızlarında anlamlı düzelme saptandı. Kontrol grubunda aşikar bir değişiklik izlenmedi. Sonuç: EECP tedavisi, semptomatik KAH ve kronik KY olan hastalardaki prognostik biyokimyasal ve klinik parametreleri anlamlı olarak düzeltti.
Objective: Enhanced external counterpulsation (EECP) is a noninvasive treatment that is proven safe and effective in patients with coronary artery disease (CAD) and heart failure (HF). The aims of this study are to investigate the clinical effects of EECP therapy in patients with symptomatic CAD and chronic HF, and to find out an answer to the question: Does EECP therapy have any effect on the prognostic markers of HF? Methods: This study was designed as a prospective cohort study. A total of 68 consecutive patients with symptomatic CAD and chronic HF referred to EECP therapy were enrolled in this study between November 2007 and December 2010; 47 patients (39 males and 8 females, 65±7, years), have undergone EECP treatment, and 21 patients (20 males and 1 female, 62±10 years), who did not want to participate in the EECP program comprised the control group. Statistical analysis was performed using t tests for dependent and independent samples, Mann-Whitney U test, Chi-square and Fischer exact tests. Results: EECP therapy resulted in significant improvement in post-intervention New York Heart Association functional class (p<0.001), left ventricu- lar ejection fraction (p<0.001), B-type natriuretic peptide levels (p<0.003), uric acid levels (p<0.05), free-T3/free-T4 ratio (p<0.034) and mitral annular E (p<0.05) velocity, compared with baseline, a finding not evident in the control group. Conclusion: EECP treatment significantly improved clinical and some biochemical parameters, which are mostly prognostic markers in patients with symptomatic CAD and chronic HF.

7.Effect of early ambulation after transfemoral cardiac catheterization in Hong Kong: a single-blinded randomized controlled trial
Sek Ying Chair, Mingming Yu, Kai Chow Choi, Eliza Mi Ling Wong, Janet Wing Hung Sit, Wan Yim Ip
PMID: 22366106  doi: 10.5152/akd.2012.065  Pages 222 - 230
Amaç: Bu çalışmanın amacı, kardiyak kateterizasyon (KK) sonrası hastanın sırt ağrısına, giriş yeri ağrısına, vasküler komplikasyonlara, idrar rahat- sızlığına, genel iyilik algısına ve memnuniyet seviyesine erken ambülasyonun etkisini araştırmaktı. Yöntemler: Bu randomize tek-kör kontrollü bir çalışma idi. Bilgisayarın oluşturduğu random listeye göre, 137 katılımcı, rastgele deneysel (63 katılımcı) ve kontrol (74 katılımcı) gruplarına ayrıldı. Erken ambülasyon (KK sonrası 4. saatte ambülasyon) ve 12 ile 24 saat rutin işlem-sonu bakımı, sırası ile deneysel ve kontrol gruplarında kullanıldı. Bağımsız t-testi, Ki-kare testi, çoklu lojistik regresyon ve genelleştirilmiş tahmin denklem modeli, deneysel ve kontrol grupları arasında çeşitli sonuçları karşılaştırmak için uygulanmıştı. Bulgular: Kontrol grubunda sadece bir hastada, KK sonrası giriş yerinde kanama oldu. Kardiyak kateterizasyon sonrası 4 saatte ambülasyonla üniteye geri dönenlerde: 8. saatte (OR=0.19, %95 CI: 0.08-0.45, p<0.001) ve ertesi sabah (OR=0.36, %95 CI: 0.15-0.87, p=0.023), hastanın sırt ağrısı önemli derecede azaldı, idrar rahatsızlığı azaldı (OR=0.35, %95 CI: 0.14-0.90, p=0.03 “çok veya dayanılmaz idrara çıkma rahatsızlığı” için ve OR=0.22, %95 CI: 0.06-0.74, p=0.015 “çok zorluk ya da hiç idrar yapamazlık” için) ve genel iyilik hali arttı (p=0.005 canlılığın alt ölçeği ve p=0.014 total genel iyilik hali düzeyi için). Ancak, hastaların memnuniyet düzeyinin yanı sıra delinen yerde ağrıda önemli farklılık olmadı. Sonuç: Bu çalışma, hastaların takibinde sağlıkçıların erken ambülasyonun etkilerini daha iyi kavramalarını sağladı. Hemşeriler daha yetkin ve maliyet etkin bir yolla KK sonrası hastalara daha bireysel ve uygun bir bakım sağlayabilir.
Objective: The purpose of the study was to investigate the effect of early ambulation after cardiac catheterization (CC) on patients’ back pain, punc- ture site pain, vascular complications, urinary discomfort, general well-being perception and satisfaction level. Methods: This study was a randomized single-blinded controlled trial. Overall, 137 participants were randomly assigned to experimental (63 partici- pants) or control (74 participants) group according to a computer generated random list. Early ambulation (ambulate at 4 hours post-CC) and routine post-procedure care of 12 to 24 hours were used in the experimental and control groups respectively. Independent t-test, Chi-square test, multiple logistic regression and generalized estimation equation model were applied to compare various outcomes between experimental and control groups. Results: Only one patient in the control group experienced puncture site bleeding after CC. Ambulation at 4 hours after CC significantly reduced patients’ back pain 8 hours after they returned to the unit (OR=0.19, 95% CI: 0.08-0.45, p<0.001) and in the next morning (OR=0.36, 95% CI: 0.15-0.87, p=0.023), decrease urinary discomfort (OR=0.35, 95% CI: 0.14-0.90, p=0.03 for “very or unbearable urination discomfort” and OR=0.22, 95% CI: 0.06-0.74, p=0.015 for “much difficulty or unable to urinate at all”), and increase general well- being (p=0.005 for vitality subscale and p=0.014 for the total gen- eral well-being). However, it made no significant differences on puncture site pain as well as the satisfaction level of patients. Conclusion: The study enhanced health providers’ understanding about the effects of early ambulation on patient outcomes. Nurses may provide more individualized and appropriate care to post-CC patients in a more competent and cost-effective way.

EDITORIAL COMMENT
8.Ambulation following cardiac catheterization: the earlier the better
Adnan Khalid, Salman Bhatti, Adnan K. Chhatriwalla
PMID: 22366107  doi: 10.5152/akd.2012.066  Pages 231 - 232
Abstract |Full Text PDF

ORIGINAL INVESTIGATION
9.Inflammation is related to unbalanced cardiac autonomic functions in hypertension: an observational study
Ataç Çelik, Fatih Koç, Hasan Kadı, Köksal Ceyhan, Ünal Erkorkmaz
PMID: 22381923  doi: 10.5152/akd.2012.067  Pages 233 - 240
Amaç: Enflamasyonun, hem hipertansiyona sebep olan mekanizmalarda, hem de hipertansiyonla birlikte ateroskleroza sebep olan mekanizma- lar içerisinde role sahip olduğu bilinmektedir. Birçok çalışmada otonom sinir sistemi ile enflamatuvar sistem aktivasyonunun ilişkisi gösterilmiş- tir. Çalışmanın amacı hipertansif hastalarda enflamasyon ile kardiyak otonomik fonksiyonlar arasındaki ilişkiyi değerlendirmektir. Yöntemler: Hipertansiyon tanısı almış 121 hasta (ortalama yaş 59±11 yıl, 60 erkek) ile 34 sağlıklı gönüllü (ortalama yaş 58±11 yıl, 18 erkek) enine- kesitli gözlemsel çalışmaya alındı. Tüm katılımcılardan 24 saatlik ambulatuvar elektrokardiyogram kayıtları alınarak analizleri Pathfinder progra- mı ile yapıldı. Kalp hızı değişkenliğinin (KHD) zaman bağımlı parametreleri aynı program kullanılarak hesaplandı. Kalp hızı türbülansı (KHT) parametreleri olan türbülans başlangıcı (TO) ve türbülans eğimi (TR) otomatik olarak HRT programı ile hesaplandı. İstatistiksel analiz eşleştiril- memiş t-testi, Mann-Whitney U testi, tek-yönlü ANOVA, Kruskal-Wallis varyans analizi, Ki-kare testi ve Spearman korelasyon katsayısı analizi ile yapıldı. Hipertansiyon ile yüksek duyarlıklı C-reaktif protein (hs-CRP), KHD ve KHT arasındaki ilişki yaş ve kreatinin seviyesi gibi karıştırıcı değişkenler için düzeltildikten sonra analiz edildi. Bulgular: Sağlıklı gönüllüler ile karşılaştırıldığında, hastaların hs-CRP değerlerinde artış, KHD parametrelerinde hafif, KHT parametrelerinde ise belirgin bozulma tespit edildi [SDNN; 132±28 karşın 112±34 msn, RMSSD; 27 (23-35) karşın 22 (16-28) msn, TO; -2.80±2.15 karşın %-0.96±2.36, TS; 7.56 (5.24-10.60) karşın 4.65 (2.44-7.26) msn/RR, hepsi için p<0.01]. Hastaların hs-CRP değerlerine göre en yüksek tertilde olanların, orta ve düşük tertilde olanlara göre tüm KHD ve KHT değerleri daha çok bozulmuş olarak gözlendi [SDNN; 93±34 msn, RMSSD; 17 (13-22) msn, TO; %0.03±2.22, TS; 2.43 (1.84-3.89) msn/RR, hepsi için p<0.05]. Korelasyon analizine göre hs-CRP ile KHD ve KHT parametreleri arasında güçlü bir ilişki saptan- dı (SDNN; r=-0.690, RMSSD; r=-0.277, TS; r: -0.417, TO; r=0.267, hepsi için p<0.05). Sonuç: Hipertansif hasta popülasyonunda kardiyak otonomik fonksiyonlardaki dengesizlik enflamasyon ile ilişkilidir.
Objective: Inflammation plays a role both in the mechanisms leading to hypertension alone and in the mechanisms leading to atherosclerosis with hypertension. Previous studies have shown the relationship between the autonomic functions and inflammatory system activation. The aim of the study was to evaluate the relationship between inflammation and cardiac autonomic functions in hypertensive patients. Methods: One hundred twenty one hypertensive patients (mean age 59±11 years, 60 male) and 34 healthy volunteers (mean age 58±11 years, 18 male) were included in the present cross-sectional observational study. The 24-hour ambulatory electrocardiogram recordings were taken using Pathfinder Software. The heart rate variability (HRV) analysis was performed using time domain parameters using the same software. Heart rate turbulence (HRT) parameters, turbulence onset and turbulence slope were calculated with HRT software. Statistical analysis was performed using unpaired t-test or Mann-Whitney U test, one-way ANOVA or Kruskal-Wallis analysis of variance, Chi-square test, and Spearman rank order correlation analysis. The association of hypertension with high sensitivity C-reactive protein (hs-CRP), HRV and HRT was analyzed after adjustment for confounding variables as age and creatinine levels. Results: The mean hs-CRP was higher, HRV was slightly reduced while HRT was markedly blunted in hypertensive patients in comparison with control group [SDNN; 132±28 vs. 112±34 msec, RMSSD; 27 (23-35) vs. 22 (16-28) msec, TO; -2.80±2.15 vs. -0.96±2.36%, TS; 7.56 (5.24-10.60) vs. 4.65 (2.44-7.26) msec/RR, p<0.01 for all]. All of the HRV and HRT parameters were more deteriorated in the highest tertile hs-CRP group [SDNN; 93±34 msec, RMSSD; 17 (13-22) msec, TO; 0.03±2.22%, TS; 2.43 (1.84-3.89) msec/RR, p<0.05 for all]. There were correlations between hs-CRP and HRV and HRT parameters (SDNN; r=-0.690, RMSSD; r=-0.277, TS; r: -0.417, TO; r=0.267, p<0.05 for all). Conclusion: There is an inflammatory process in hypertensive patients and inflammation is related with unbalanced cardiac autonomic functions.

10.Validity of the Turkish version of the medication adherence self-efficacy scale-short form in hypertensive patients
Rabia Hacıhasanoğlu, Sebahat Gözüm, Cantürk Çapık
PMID: 22381924  doi: 10.5152/akd.2012.068  Pages 241 - 248
Amaç: Bu çalışmanın amacı 150 hipertansif Türk hastada ilaca uyum öz-etkililik ölçeği 13 maddelik kısa formunun geçerliliğini incelemektir. Yöntemler: Metodolojik türde olan bu çalışmanın örneklemini en az bir yıldır hipertansif tedavi alan 150 yetişkin hasta oluşturmuştur. Örnekleme alınan kişiler basit rastgele örnekleme yöntemiyle seçilmişlerdir. Çalışma 25 Ekim 2010-31 Aralık 2010 tarihleri arasında aile sağlığı merkezinde yürütülmüştür. Bu çalışmada psikometrik değerlendirme için açıklayıcı ve doğrulayıcı faktör analizleri kullanılmıştır. Ölçek güvenirliliğini belir- lemek için Cronbach’s alfa katsayısı kullanıldı. Bulgular: Doğrulayıcı faktör analizinin tüm indekslerinde kabul edilebilir düzeyde olduğu belirlendi. χ2=65 (n=150)=61.72, p>0.05, GFI=0.99, AGFI=0.98, RMSA=0.00, CFI=1.00. Türkçe’ye uyarlanan ilaca uyum öz-etkililik ölçeği kısa formunun güvenirlik katsayısının 0.94 ve madde toplam korelasyonunun 0.13-52 arasında olduğu belirlenmiştir. Kan basınçları kontrol altında olmayan hastaların öz-etkililik puanlarının, kan basınçları normal olan hastalara göre daha düşük olduğu belirlenmiştir. Sonuç: Bu sonuç ölçek geçerliliğinin yeterli olduğunu göstermektedir. Yapılan psikometrik ölçüm, çalışılan gruptaki hastalar için kullanılan ölçe- ğin geçerliliğinin ve iç güvenirliliğinin yeterli olduğunu göstermektedir. Ölçek Türk hipertansif hastalarda ilaca uyum öz-etkililik algılarını ve davranışlarını geliştirmek için yapılan müdahalelerin belirlenmesinde güvenle kullanılabilir. İlaca uyum öz-etkilik ölçeği uygulaması kolay, hiper- tansif bireylerde ilaca uyum öz-etkililiği hakkında faydalı ve kapsamlı bilgi sağlayan bir ölçektir.
Objective: Study purpose was to examine the validity of a 13-item short form of the Medication Adherence Self-Efficacy Scale-Short Form (MASES-SF) in an independent sample of 150 hypertensive Turkish patients. Methods: This is a methodological study and 150 adult patients, who are receiving medication for hypertension in the last one year, were included as the study sample. The sample of the study was chosen with the method of simple random sampling. The study was conducted between October 25, 2010 and December 31, 2010 at Family Health Center (FHC). In this study, exploratory and confirmatory factor analyses were used for psychometric evaluation. Cronbach’s alpha coefficient was used to evaluate the reliability of the scale. Results: Confirmatory factor analysis showed that all goodness indexes were at acceptable quality: χ2=61.72, df=65, p>0.05, GFI=0.99, CFI=1.00, RMSA=0.00. Reliability coefficient of the Turkish adaptation of MASES-SF was found as 0.94 and item-total correlations ranged between 0.13 - 0.52. Patients with uncontrolled hypertension had lower self-efficacy scores compared to those with normal blood pressure. Conclusion: This result indicated that the preliminary criterion validity is adequate. Psychometric testing demonstrated satisfactory internal consistency and validity of the instrument for patients in the study group. It can be used confidently in determining and testing interventions to improve medication adherence self-efficacy perceptions and behaviors in hypertensive Turkish patients. The MASES-SF is brief, quick to administer, and capture useful data on medication adherence self-efficacy in hypertensive patients.

11.Analysis of maximum P-wave duration and dispersion after percutaneous closure of atrial septal defects: Comparison of two septal occluders

PMID: 22381925  doi: 10.5152/akd.2012.069  Pages 249 - 254
Amaç: Amplatzer septal okluder (ASO) atriyal septal defektin (ASD) kapatılmasında yaygın kullanılan bir cihazdır. Bazı yapısal yenilikleri olan Figulla septal okluder (FSO) ASO’ya benzer bir cihazdır. Çalışmanın amacı, ASO ve FSO ile ASD kapatılan hastalarda maksimum P dalga süresi (Pmax) ve dispersiyonunu (Pd) ve bazı yeniliklerin atriyal elektriksel inhomojenite üzerine etkisini değerlendirmek. Yöntemler: Aralık 2005, Mart 2010 tarihleri arasında sekundum ASD`li 121 hastaya transkateter kapatma işlemi uygulandı ve 79 hastada FSO ve 42 hastada ASO kullanıldı. Pmax ve Pd işlemden önce ve hemen sonra yüzeysel elektrokardiyografi de ölçüldü. İki cihazla ilgili işlem öncesi ve sonrası sonuçların karşılaştırılmasında eşleştirilmiş t-testi kullanıldı. Korelasyon analizi Pearson korelasyon testi ile yapıldı. Bulgular: Pmax ve Pd işlemden hemen sonra önemli ölçüde arttı (p<0.001). FSO ve ASO gruplarında prosedür öncesi/sonrası Pd sırasıyla 38.3±2.7/ 44.1±2.7 msn ve 37.5±2.5/ 50.1±2.2 msn bulundu. ASO grubundaki hastalar işlem sonrası daha uzun Pmax ve Pd değerlerine sahipti (p<0.001). Sağ ve sol atriyal disk çapı, cihaz çapı ile Pd arasında önemli ilişki saptandı (sırasıyla r=0.52, p<0.001; r=0.58, p<0.001; r=0.35, p=0.001). İşlem öncesi Pd ve yaş arasında orta derecede korelasyon saptandı (p=0.008). Sonuç: Her iki cihazla atriyal septal defekt kapatılmasından hemen sonra Pmax ve Pd önemli ölçüde artmıştır. FSO ile atriyal septal defekti kapatılan hastalarda Pd ileri derecede anlamlı olarak daha az artmıştır. Bu farklılık cihazların farklı doku yapısına bağlı olabilir. Her iki cihazla defektin kapatılması sonrası aritmi açısından belirgin fark yoktu.
Objective: Amplatzer septal occluder (ASO) is the most widely used device for closure of atrial septal defect (ASD). Figulla septal occluder (FSO) is a similar device to ASO with some structural innovations. The aim of study is to assess the maximum P-wave duration (Pmax) and dispersion (Pd) in patients who underwent ASD closure with both devices, to determine the effects of structural innovations on atrial electrical inhomogeneity. Methods: The study is a retrospective cohort analysis. Between December 2005 and March 2010, 121 patients underwent percutaneous closure of secundum ASD were included in this study. FSO was used in 79 patients, ASO in 42 patients. Pmax and Pd were measured on the surface electrocardiography before and soon after procedure. For comparison of P-wave parameters initially and after procedure paired t-test was used. Correlation analysis was performed using Pearson correlation test. Results: Pmax and Pd were significantly increased immediate after procedure (p<0.001). In FSO and ASO group pre/postprocedural Pd were 38.3±2.7/ 44.1±2.7 msec and 37.5±2.5/ 50.1±2.2 msec respectively. ASO group had a greater postprocedural Pmax and Pd (p<0.001). Left and right atrial disc diameter and device size were the strongest correlates of Pd (r=0.52, p<0.001; r=0.58, p<0.001; r=0.35, p=0.001, respectively). Moderate correlation was found between pre-intervention Pd and age (p=0.008). Conclusions: Pmax and Pd were significantly increased soon after atrial septal defect closure procedure in both devices. Pd is significantly lower in patients closed with FSO device. Difference may be due to the distinctive texture of devices. There was no significant difference in terms of clinically apparent arrhythmia after closure with both device types.

12.Does the surgical technique used in the orthotopic heart transplant affect the results regarding the rhythm?
İbrahim Kara, Yasin Ay, Cengiz Köksal, Mehmet Erdem Toker, Tekin Yıldırım, Mehmet Balkanay
PMID: 22381926  doi: 10.5152/akd.2012.070  Pages 255 - 260
Amaç: Bu çalışmanın amacı, bikaval ya da biatrial teknik ile kalp naklini takiben kalıcı ve geçici kalp pili gereksinimi ve ritim ile ilgili problemlerin sıklığını karşılaştırmaktır. Yöntemler: Kliniğimizde Eylül 1989 ile Aralık 2008 yılları arasında ortotopik kalp nakli yapılan 61 hasta çalışmaya dahil edildi. Bu çalışma retros- pektif analiz olarak dizayn edildi ve hastalara ait veriler hastane kayıtlarından toplandı. Hastaların 28’ine standart biatriyal, 33’üne bikaval anastomoz tekniği kullanılarak nakil yapıldı. İstatistiksel analiz χ2, Fischer’s exact ve Mann-Whitney U testleri ile yapıldı. Geçici ve kalıcı pace- maker için prediktörler lojistik regresyon analiz ile incelendi. Bulgular: Biatriyal grupta geçici pacemaker gereksinimi (p<0.05), sol dal bloğu (LBBB) (p<0.01) ve atriyoventriküler blok (p<0.05) istatistiksel olarak anlamlı oranda daha fazla olduğu görüldü. Ayrıca biatriyal grupta 1 hastanın kalıcı pacemaker ve 1 hastanın takılabilen kardiyoverter defibrilatöre ihtiyacı oldu. Postoperatif ekokardiyografik değerlendirmede bikaval teknikle opere edilen hastalarda, triküspit (p<0.01) ve mitral yetmezliği (p<0.01) anlamlı olarak daha az gözlemlendi. Tek değişkenli analizde, hipertansiyon (OR: 1.053, %95 GA: 1.019-1.176, p<0.05), donör yaşı (OR: 1.016, %95 GA: 1.023-1.038, p<0.05) ve biatriyal cerrahi teknik uygulanması (OR: 10.287, %95 GA: 1.298-91.278, p<0.01) geçici pace gereksinimi için risk faktörleri olarak tespit edildi. Bu hastalarda, aritmi (ventriküler ve atriyal erken vurular) ve atriyoventriküler kapak yetmez- liği daha az gözlendi, ritm daha erken sürede normale döndü. Sonuç: Ortotopik kalp naklinde biatriyal cerrahi teknik, donör yaşı ve hipertansiyon geçici pacemaker gereksinimi için önemli belirleyiciler olarak tespit edildi. Atriyoventriküler blok, sol dal bloğu ve aritmi sıklığı bikaval grupta anlamlı olarak daha az görüldü. Morbiditeyi etkileyen bu faktör- ler bakımından bikaval teknik sonuçları biatriyal teknikten üstün bulundu.
Objective: The aim of this study was to compare the requirement for temporary and permanent pacemaker insertion and the incidence of the problems regarding the rhythm following heart transplantation with the bicaval or biatrial technique in the early postoperative period. Methods: Sixty-one patients underwent orthotopic heart transplantation between the dates of September 1989 and December 2008 in our clin- ics were included to the study. The study was designed as retrospective analysis, and all data were collected from hospital records. The transplantation was performed by using standard biatrial method in 28 of the patients, by using bicaval anastomosis method in 33 of the patients. Statistical analyses were performed using Chi-square, Fischer’s exact and Mann-Whitney U tests. Predictors of temporary and permanent pacemaker insertion were analyzed using logistic regression analysis. Results: In the biatrial group, the temporary pacemaker requirement (p<0.05), left bundle branch block (LBBB) (p<0.01) and atrioventricular block (AV block) (p<0.05) were observed statistically significantly more than in bicaval anastomosis group. In addition, in the biatrial group, one patient needed implantation of permanent pacemaker and one patient-implantable cardioverter defibrillator. On the postoperative echocardiographic evaluation, in the patients operated with the bicaval technique, the tricuspid (p<0.01) and mitral insufficiency (p<0.01) were observed signifi- cantly less. In the logistic regression analysis, hypertension (OR: 1.053, 95% CI: 1.019-1.176, p<0.05), donor age (OR: 1.016, 95% CI: 1.023-1.038, p<0.05) and application of the operation with the biatrial technique (OR: 10.287, 95% CI: 1.298-91.278, p<0.01) were determined as the risk factors requiring the temporary pacemaker usage. In the bicaval group, arrhythmia (ventricular and atrial premature beats) and atrioventricular valve insufficiency were observed less, the rhythm returned to normal in an earlier period. Conclusion: Biatrial surgical technique, donor age and hypertension were determined as significant predictors of temporary pacemaker inser- tion in the orthotopic heart transplantation. Atrioventricular block, left bundle branch block, and arrhythmia frequency was significantly less in the bicaval group. In terms of factors affecting morbidity, the bicaval technical results were found superior than biatrial technique.

REVIEW
13.Non-invasive mechanical ventilation therapy in patients with heart failure
Dursun oğlu, Neşe Dursunoğlu
PMID: 22381927  doi: 10.5152/akd.2012.071  Pages 261 - 268
Kalp yetersizliği (KY) olan hastalarda akut dönemde uygulanan noninvaziv mekanik ventilasyon (NIMV) tedavisi, sol ventrikül ard yükünü azal- tarak sol ventrikül fonksiyonunu iyileştirmekte, entübasyon gereksinimini ve kısa dönem mortaliteyi azaltmaktadır. Kronik KY hastalarında uygu- lanan NIMV tedavisi ise, santral ve obstrüktif apne, Cheyne-Stokes solunumu gibi uykuda solunumsal bozuklukları düzeltebilmekte ve özellikle morbidite üzerine olumlu etkiler sağlamaktadır. Noninvaziv mekanik ventilasyon uygulamasının başlıca üç modu vardır: Sürekli pozitif havayolu basıncı (CPAP), iki seviyeli (bilevel) pozitif havayolu basıncı (BİPAP) ve adaptif servo ventilasyon (ASV). Bu derlemede, akut ve kronik dönem KY hastalarında NIMV tedavisi, uygulama endikasyonları, yöntemleri, etkinliği ve komplikasyonları açısından ele alınmaktadır.
Non-invasive mechanical ventilation (NIMV) therapy in patients with acute heart failure (HF) improves left ventricular functions via decreasing left ventricular afterload and reduces intubation rate and short-term mortality. In patients with chronic HF, NIMV therapy eliminates central and obstructive apneas and Cheyne-Stokes respiration, and improves morbidity. There are essentially three modes of NIMV that are used in the treatment of HF: Continuous positive airway pressure (CPAP), bilevel positive airway pressure (BIPAP) and adaptive servo-ventilation (ASV). Hereby, NIMV therapy in patients with acute and chronic HF is reviewed as well as methods, indications, effectiveness and complications.

PUBLICATION ETHICS
14.Unconscious plagiarism and author’s request for withdrawal of his paper under consideration
F. Suna Kıraç
PMID: 22411137  doi: 10.5152/akd.2012.072  Pages 269 - 271
Abstract |Full Text PDF

CASE REPORT
15.Is coronary angiography an adequate diagnostic test to evaluate a young febrile patient with ST elevation?
Can Yücel Karabay, Arzu Kalaycı, Soe Moe Aung, Ahmet Güler, Cevat Kırma
PMID: 22411138  doi: 10.5152/akd.2012.073  Pages 272 - 273
Abstract |Full Text PDF

16.Cardiac arrest and acute anterior STEMI induced by vancomycin infusion
Nurettin Yeral, Adnan Burak Akçay, Fatih Yalçın
PMID: 22411139  doi: 10.5152/akd.2012.074  Pages 273 - 274
Abstract |Full Text PDF

17.A 13-year-old boy with a short QT interval
Kadir Babaoğlu, Köksal Binnetoğlu, Gürkan Altun, Volkan Tuzcu
PMID: 22411140  doi: 10.5152/akd.2012.075  Pages 274 - 275
Abstract |Full Text PDF

LETTER TO THE EDITOR
18.Evaluating patients for CRT, what is relevant: identifying responders or estimating the amount of potential response?
Bart Bijnens, Marta Sitges
PMID: 22411141  doi: 10.5152/akd.2012.076  Pages 276 - 278
Abstract |Full Text PDF

19.ST-elevation myocardial infarction after acute carbon monoxide poisoning
Turgay Işık, İbrahim Halil Tanboğa, Tolga Sinan Güvenç
PMID: 22411142  doi: 10.5152/akd.2012.077  Pages 278 - 279
Abstract |Full Text PDF | Video

20.Diphtheria myocarditis in Turkey after years
Ender Örnek, Çağın Mustafa Üreyen, Alparslan Kurtul, Fatih Öksüz
PMID: 22411143  doi: 10.5152/akd.2012.078  Pages 279 - 280
Abstract |Full Text PDF

21.Mitral valve leaflet strain imaging with echocardiography opens new windows to mitral valve study
Ali Hossein Sabet, Azin Alizadehasl
PMID: 22411144  doi: 10.5152/akd.2012.079  Page 280
Abstract |Full Text PDF

22.Two-in-One: single coronary ostium and mitral valve prolapsus in a young female with Alport syndrome
Uğur Canpolat, Kudret Aytemir, Lale Tokgözoğlu
PMID: 22411145  doi: 10.5152/akd.2012.080  Page 281
Abstract |Full Text PDF

23.Acute severe occlusion of the left main coronary artery following transcatheter aortic valve implantation
Mehmet Gül, Selahattin Türen, Özgür Sürgit, Hale Ünal Aksu, Nevzat Uslu
PMID: 22411147  doi: 10.5152/akd.2012.082  Pages 282 - 283
Abstract |Full Text PDF

24.Big flooding in Thailand, the problem on loss following up of patients with hypertension
Beuy Joob, Viroj Wiwanitkit
PMID: 22411148  doi: 10.5152/akd.2012.083  Pages 283 - 284
Abstract |Full Text PDF

MISCELLANEOUS
25.Remembering: Academician Mirsaid Mirrakhimov (1927-2008)
Erkin Mirrakhimov
doi: 10.5152/akd.2012.089  Pages 285 - 286
Abstract |Full Text PDF

E-PAGE ORIGINAL IMAGES
26.A giant tumor thrombi filling right ventricle in a thrombocytopenic patient with renal cell carcinoma
Hüseyin Altuğ Çakmak, Elif Değirmenci, İbrahim İkizceli
PMID: 22411149  doi: 10.5152/akd.2012.084  Page E11
Abstract |Full Text PDF

27.Two-and three-dimensional echocardiographic views of a prominent Chiari network prolapsing into right ventricle
Yalçın Velibey, Mahmud Uluganyan, Gürkan Karaca, Ahmet Orhan
PMID: 22411150  doi: 10.5152/akd.2012.085  Pages E11 - E12
Abstract |Full Text PDF

28.Lipomatous hypertrophy of the interatrial septum demonstrated by three-dimensional transesophageal echocardiography
Sait Demirkol, Uğur Küçük
PMID: 22411151  doi: 10.5152/akd.2012.086  Pages E12 - E13
Abstract |Full Text PDF

29.Mitral valve prolapse with mass-like appearance
Murat Sünbül, Tarık Kıvrak, Bülent Mutlu
PMID: 22411152  doi: 10.5152/akd.2012.087  Pages E13 - E14
Abstract |Full Text PDF

30.Differential clubbing in an adult patient with patent ductus arteriosus and small ventricular septal defect
Serkan Duyuler, Pınar Türker Bayır, Omaç Tüfekçioğlu
PMID: 22411153  doi: 10.5152/akd.2012.088  Pages E14 - E15
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 The Anatolian Journal of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.