ISSN 2149-2263 | E-ISSN 2149-2271
The Anatolian Journal of Cardiology - Anatol J Cardiol: 15 (9)
Volume: 15  Issue: 9 - September 2015
META ANALYSIS
1.The most critical question when reading a meta-analysis report: Is it comparing apples with apples or apples with oranges?
Pınar Kızılırmak, Oktay Özdemir, Zeki Öngen
PMID: 25334090  PMCID: PMC5368477  doi: 10.5152/akd.2014.5665  Pages 701 - 708

 
Turkish
 
Başlık:  Bir meta-analizi okurken sorulması gereken en önemli soru: analizde elmalarla elmalar mı yoksa elmalarla armutlar mı karşılaştırılmış?
 
Anahtar kelimeler: meta-analiz, anjiyotensin-dönüştürücü enzim inhibitörleri, anjiyotensin reseptör blokörleri
 
Amaç: Son yıllarda kardiyoloji alanında yayınlanan meta-analiz sayısında önemli bir artış olmasına karşın, bu meta-analizlerin çoğunun tasarımı, analizi ve/veya sunumunda sorun vardır. Analize dahil olan çalışmaların seçiminde yanlılık olan meta-analizlere bir örnek, 20 klinik çalışmadan 160,000’in üzerinde dahil edildiği ve 2012’de Eur Heart J dergisinde yayınlanan bir meta-analizdir (van Vark LC et al. Eur Heart J 2012;33: 2088-97). Bu analiz sonucunda van Vark ve ark. (4), renin-anjiyotensin-aldosterone sistem (RAAS) inhibisyonunun tüm nedenlere bağlı mortalite üzerindeki anlamlı etkisinin anjiyotensin-dönüştürücü enzim inhibitörleri (ADEI) ile sınırlı olduğunu, anjiyotensin reseptör blokörleri (ARB) ile mortalitede düşüş olmadığını bulmuşlardır. Bu çalışmada, van Vark ve ark. (4),  çalışmasının verileri yeniden analiz edilerek, bu örnek üzerinden meta-analizlere dahil edilecek çalışmaların seçim ilkelerinin vurgulanması amaçlanmıştır.
 
Yöntemler: Örnek meta-analizin verisi üç aşamada yeniden analiz edilmiştir; öncelikle sadece ADEI/ARB-temelli çalışmalar (4 ADEI ve 12 ARB çalışması) analize alınmış, daha sonra plasebo-kontrollü çalışmalar çıkarılarak kalan 10 çalışma alınmış ve en son aşamada van Vark ve ark.’nın (4),  yayını sonrasında geri çekilen 2 çalışma analiz dışı bırakılarak analiz tekrarlanmıştır. Buna göre son analize yaklaşık 65,000 hasta içeren 8 çalışma (3 ADEI ve 5 ARB çalışması) dahil edilmiştir.
 
Bulgular: İlk aşama analizde ADEI vs. kontrol grubu için, tüm nedenlere bağlı mortalite ve kardiyovasküler mortalite için risk oranı sırasıyla 0,992 (%95GA 0,899-1,095; p=0,875) ve 1,017 (0,932-1,110; p=0,703) iken, ARB vs. kontrol grubu için 1,007 (0,958-1,059); p=0,778) ve 0,967 (0,911-1,025; p=0,258) bulunmuştur. İkinci ve üçüncü aşamada da benzer sonuçlar elde edilmiştir.
 
Sonuç: Meta-analize dahil edilecek çalışmalar, özellikle ADEI ve ARB’yi karşılaştıranlar, dikkatle seçilmelidir.

Objective: While the number of meta-analyses published has increased recently, most of them have problems in the design, analysis, and/or presentation. An example of meta-analyses with a study selection bias is a meta-analysis of over 160,000 patients in 20 clinical trials, published in Eur Heart J in 2012 by van Vark, which concluded that the significant effect of renin-angiotensin-aldosterone system (RAAS) inhibition on all-cause mortality was limited to the class of angiotensin-converting enzyme inhibitors (ACEIs), whereas no mortality reduction could be demonstrated with angiotensin receptor blockers (ARBs). Here, we aimed to discuss how to select studies for a meta-analysis and to present our results of a re-analysis of the van Vark data.
 
Methods: The data were re-analyzed in three steps: firstly, only ACEI/ARB-based studies (4 ACEI and 12 ARB studies) were included; secondly, placebo-controlled studies were excluded, and 10 studies left were analyzed; and thirdly, 2 studies that were retracted after the manuscript of van Vark had been published were excluded. The final analysis included 8 studies with ~65,000 patients (3 ACEI and 5 ARB studies).
 
Results: The hazard ratios for all-cause mortality and cardiovascular mortality were 0.992 (95% CI 0.899-1.095; p=0.875) and 1.017 (0.932-1.110; p=0.703) for the ACEI versus control group and 1.007 (0.958-1.059; p=0.778) and 0.967 (0.911-1.025; p=0.258) for the ARB versus control group in the first step. The results were similar in the second and third steps.
 
Conclusion: The studies to be included in meta-analyses, particularly comparing ACEIs and ARBs, should be chosen carefully.
 

ORIGINAL INVESTIGATION
2.Association of the rs10757274 SNP with coronary artery disease in a small group of a Pakistani population
Syed Kashif Nawaz, Aasma Noreen, Asima Rani, Memoona Yousaf, Muhammad Arshad
PMID: 25592106  PMCID: PMC5368478  doi: 10.5152/akd.2014.5470  Pages 709 - 715
Amaç: Bu çalışmada Pakistan’ın bölgesel popülasyonunda koroner arter hastalığı (KAH) ile SNP rs10757274 (CDKN2B-AS1 geninde lokus 9p21’de bulunur) arasındaki ilişkiyi araştırmak amaçlanmıştır. Yöntemler: Genotiplerin tanımlanması için allel spesifik PCR’a dayanan strateji kullanıldı. Toplam 350 örnek araştırma için kullanıldı. Bunlardan, 220 örnek KAH hastası ve 130 örnek normal sağlıklı bireylerden idi. Ailede KAH öyküsü, sigara, diyabet ve hipertansiyon varlığı gibi parametrelerin KAH şansını değiştirmedeki etkileri incelendi. Bulgular: KAH ve faktörler arasında güçlü bir ilişki gözlendi: sigara (OR: 1,666; 95% CI: 1,042 -2.664), hipertansiyon varlığı (OR: 26,55; 95% CI: 15,95-44,20), diyabet (OR: 3,009; 95% CI: 1,841- 4,920) ve ailede KAH öyküsü (OR: 4,9; 95% CI: 2,965-8,099). Rs 10757274 temelinde genotip ile ilişki için sonuçlar GG genotipi ve KAH oluşumu arasında güçlü bir ilişki olduğunu gösterdi (OR: 9,603; 95% CI: 5,746 -16,05). Sonuç: Mevcut sonuçlar KAH şansını modüle etmede 9p21 lokusun önemini göstermektedir.
Objective: The present study aimed to investigate the association between the rs10757274 SNP (present on locus 9p21 in the gene for CDKN2B-AS1) and coronary artery disease (CAD) in a local population of Pakistan. Methods: It was a case-control study. An allele-specific PCR-based strategy was used for the identification of genotypes. A total of 350 samples were used for the investigation, out of which 220 samples were CAD patients and 130 samples were normal healthy individuals. Effects of parameters, like family history of CAD, smoking, presence of diabetes, and hypertension, in changing the chances of CAD were studied. Odds ratio was estimated with 95% confidence interval. Results: A strong association was observed between CAD and factors, like smoking (OR: 1.666; 95% CI: 1.042-2.664), presence of hypertension (OR: 26.55; 95% CI: 15.95-44.20), diabetes (OR: 3.009; 95% CI: 1.841-4.920), and family history of CAD (OR: 4.9; 95% CI: 2.965-8.099). Results for the association between the genotype on the basis of rs10757274 showed a strong association between the GG genotype and the occurrence of CAD (OR: 9.603; 95% CI: 5.746-16.05). Conclusion: The present results suggest the importance of the 9p21 locus in modulating the chances of CAD.

3.The assessment of the relationship between variations in the apelin gene and coronary artery disease in Turkish population
Ebrahim Pakizeh, Ender Çoşkunpınar, Yasemin Müşteri Oltulu, Hüseyin Altuğ Çakmak, Barış İkitimur, Zümrüt Mine Işık Sağlam, Ayla Karimova, Vural Ali
PMID: 25592107  PMCID: PMC5368479  doi: 10.5152/akd.2014.5685  Pages 716 - 721
Amaç: Apelin inotropik ve vazodilatatör özellikleri olan yeni keşfedilmiş bir peptit olup anjiyotensin reseptör-benzeri 1 (APJ) reseptörünün endojen ligandıdır. Bu çalışmanın amacı Türk popülasyonunda apelin genindeki varyasyonların KAH riski ile olan ilişkisinin incelenmesidir. Yöntemler: Bu çalışma bir gözlemsel vaka-kontrol çalışması olup apelin geni üzerindeki 2 tek nükleotid polimorfizmlerin (rs3115758 ve rs3115759) KAH riski ile olan ilişkilerinin incelenmesi amacıyla 30-65 yaşları arası 244 Türk gönüllü (134 anjiyografik KAH, 110 sağlıklı kontrol) alındı. KAH ve sağlıklı gönüllülerde 2 SNP gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PCR) yöntemiyle analiz edildi. Hasta ve kontrol gruplarının genotip ve allel frekansları ki-kare testi ile karşılaştırıldı. İki polimorfizmin KAH varlığı ile olan ilişkisi KAH risk faktörlerinin düzeltilmesi sonrası çoklu binary lojistik regresyon analizi ile değerlendirildi. Bulgular: Apelin genindeki rs3115758 ve rs3115759 varyantlarının TT ve AA risk genotipleri aynı oranda KAH riskinde anlamlı ilişkili bulundu (OR: 6,36, %95 CI: 1,41-28,6) (p=0,007). Geleneksel KAH risk faktörleri düzeltilmesi sonrasında rs3115758’in homozigot TT genotipinin ve rs3115759’un homozigot AA genotipinin KAH riskini 5.91 kat arttırdığı saptanmıştır. Sonuç: Türk popülasyonunda apelin genindeki varyasyonlar KAH riski ile önemli derecede ilişkilidir.
Objective: Apelin is a novel endogenous peptide with inotropic and vasodilatory properties and is the ligand for the angiotensin receptor-like 1 (APJ) receptor. The aim of the study was to investigate the association of 2 single-nucleotide polymorphisms (SNPs) in the apelin gene with susceptibility to coronary artery disease (CAD) in the Turkish population. Methods: The present observational case-control study consisted of 244 subjects (134 angiographically proven CAD patients and 110 healthy controls) aged 30-65 years. The association of 2 SNPs (rs3115758 and rs3115759) in the apelin gene and CAD risk was investigated. Real-time polymerase chain reaction (RT-PCR) was used to analyze the 2 SNPs in both the CAD and the healthy subjects. Allele and genotype frequencies between patients and control groups were compared using the Chi-square (χ2) test. The relationships of the 2 polymorphisms with the presence of CAD were determined with multiple binary logistic regression analysis after adjustment for CAD risk factors. Results: TT and AA risk genotypes of the rs3115758 and rs3115759 variants in the apelin gene were found to be significantly related with the risk of CAD with the same power (OR: 6.36, 95% CI: 1.41-28.6) (p=0.007). After adjustments for traditional CAD risk factors, the homozygous TT genotype for rs3115758 and AA genotype for rs3115759 increased the CAD risk, both with an OR of 5.91. Conclusion: Genetic variants in the apelin gene are significantly associated with the risk of CAD in the Turkish population.

4.Cardiovascular autonomic neuropathy in rheumatoid arthritis assessed by cardiovascular autonomic function tests: A cross-sectional survey
Zahra Javady Nejad, Ahmad Reza Jamshidi, Mostafa Qorbani, Pooneh Ravanasa
PMID: 25592093  PMCID: PMC5368480  doi: 10.5152/akd.2014.5635  Pages 722 - 726
Amaç: Bu çalışmada kardiyovasküler otonom fonksiyon testleri ile RA hastalarında kardiyovasküler otonom nöropati (KON)’yi değerlendirmeyi amaçladık. Yöntemler: RA'lı 44 hasta ve yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilmiş 44 sağlıklı gönüllü bu kesitsel çalışmaya katıldı. KON değerlendirmesi kardiyovasküler refleks testleri kullanılarak yapıldı. Bu beş test şunlardı: 1) derin solunum sırasında kalp atım hızında değişim; 2) ayağa kalkmaya kalp hızı yanıtı; 3) Valsalva manevrasına kalp hızı yanıtı; 4) ayağa kalkmaya kan basıncı yanıtı; 5) Sürekli el sıkma yayına (handgrip) kan basıncı yanıtı. Bulgular: RA grubunda ortalama yaş 43,15 (SD, 12,18) yıl (aralık, 23-68 yıl) ve 38’i kadındı. KON testlerinin değerlendirilmesi: 1) Derin solunum sırasında kalp atım hızında değişim: [a): Ekspirasyon/İnspirasyon oranı: E/İ oranı, RA olan hastalarda 3 olguda (%6,8) ancak kontrol olanlarda bir kişide (%2,3) anormal sonuçlandı (p=0,3). b): Maksimum eksi minimum kalp hızı: Bu test 8 hastada (%18,2) ve 3 kontrolde (%6,8) anormaldi (p=0,1)]. 2) Ayağa kalkmaya kalp hızı yanıtı: Tüm hasta ve kontrollerin sonucu normaldi. 3) Valsalva oranı: 7 RA hastasında (%15,9) ve 7 kontrolde (%15,9) anormaldi. 4) Ayağa kalkmaya kan basıncı yanıtı: RA hastalarında normaldi ancak bir (%2,3) kontrolde (p=0,4) anormaldi. 5) Sürekli el sıkma yayına kan basıncı yanıtı: 5 RA hastasında (%11,4) ve 2 (%4,6) kontrolde anormaldi (p=0,2). Sonuç: Çalışmamız kontrol grubu ile RA hastalarında kardiyovasküler otonom fonksiyon testleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark gösteremedi.
Objective: In this study, we aimed to evaluate cardiovascular autonomic neuropathy (CAN) in RA patients by cardiovascular autonomic function tests. Because CAN was reported of patients with automimmune rheumatic diseases those may in sudden death or myocardial infarction. Methods: A total of 44 patients with RA and 44 age- and sex-matched healthy volunteers participated in this cross-sectional study. Assessment of CAN was performed using cardiovascular reflex tests. These five tests were: 1) beat-to-beat heart rate variation during deep breathing; 2) heart rate response to standing up; 3) heart rate response to the Valsalva maneuver; 4) blood pressure response to standing up; and 5) blood pressure response to sustained handgrip. Results: The mean age was 43.15 (SD, 12.18) years (range, 23-68 years) in the RA group, and 38 were women. In beat-to-beat heart rate variation during deep breathing, expiration-to-inspiration ratio was abnormal in 3 cases with RA (6.8%) but in 1 (2.3%) control subject (p=0.3), and maximum minus minimum heart rate was abnormal in 8 patients (18.2%) and in 3 (6.8%) control subjects (p=0.1). 2) In heart rate response to standing up, all patients and controls had normal results. Valsalva ratio was abnormal in 7 RA patients (15.9%) and in 7 control subjects (15.9%). Blood pressure response to standing up was normal in RA patients but abnormal in 1 (2.3%) control subject (p=0.4). Blood pressure response to sustained handgrip was abnormal in 5 RA patients (11.4%) and 2 (4.6%) control subjects (p=0.2). Conclusion: Our study failed to show any statistically significant difference between cardiovascular autonomic function tests in RA patients with control subjects by our test done.

5.The effects of baseline heart rate recovery normality and exercise training protocol on heart rate recovery in patients with heart failure
Yalın Tolga Yaylalı, Gülin Fındıkoğlu, Mustafa Yurtdaş, Sibel Konukçu, Hande Şenol
PMID: 25592094  PMCID: PMC5368481  doi: 10.5152/akd.2014.5710  Pages 727 - 734
Amaç: Kalp yetersizliği (KY) olan hastalarda hangi egzersiz protokolünün kalp hızı toparlanmasında (KHT) daha üstün olduğu belirsizdir. Bazal KHT’nin normalliğinin bu toparlanmada rol oynadığı bilinmemektedir. Egzersiz eğitimi protokolünün ve bazal KHT’nin normalliğinin KY olan hastalarda KHT değişiminde rol alan bir faktör olabileceği hipotezimizdir. Yöntemler: Kırk bir KY semptomları kontrol altında olan hasta haftada 3 defa olmak üzere 12 hafta boyunca devam eden eğitim seanslarına rastgele ayrıldı: i) 30 dakika interval eğitim grubu (IE) (n=17, 63,7±8,8 yaşında) –na karşı ii) 30 dakika devamlı eğitim grubu (DE) (n=13, 59,6±6,8 yaşında) -na karşı iii) hiç eğitim almayan grup (KON) (n=11, 60,6±9,9 yaşında). Her hastaya eğitim programından önce ve sonra kardiyopulmoner egzersiz testi uygulandı. Test sırasında ulaşılan maksimum kalp hızları ve istirahatin 1 ve 2. dakikalarındaki kalp hızları (KHT1 ve KHT2) kaydedildi. Eğitim öncesi ve sonrası karşılaştırmalar için eşleştirilmiş örneklemler t testi veya Wilcoxon-signed sıra testi kullanıldı. Gruplar arası karşılaştırmalar için tek yönlü varyans Analizi veya Kruskal-Wallis varyans analizi kullanıldı. Bulgular: KHT1 eğitim sonrası değişmedi. KHT2 IE grubunda eğitim sonrası iyileşti ve eğitim sonrası KHT2 değerleri IE grubunda kontrollere göre anlamlı olarak daha hızlı idi. KHT1 ve KHT2, bazal değerleri anormal olan hastalarda egzersiz protokolünden bağımsız olarak eğitim sonrası anlamlı olarak hızlanmıştır. Sonuç: KHT1 eğitim sonrası düzelmemiştir. KHT2 sadece IE grubunda düzelmiştir. Her iki KHT, bazal değerleri anormal olan hastalarda her iki egzersiz protokolünden sonra düzelmiştir. KHT2’nin düzelmesinde IE DE’den daha üstün olabilir. Bazal KHT değeri egzersize olan yanıtta rol oynuyor olabilir.
Objective: It is unclear which exercise training protocol yields superior heart rate recovery (HRR) improvement in heart failure (HF) patients. Whether baseline HRR normality plays a role in the improvement is unknown. We hypothesized that an exercise training protocol and baseline HRR normality would be factors in altering HRR in HF patients. Methods: In this prospective, randomized, controlled and 3 group parallel study, 41 stable HF patients were randomly assigned to 3-times-weekly training sessions for 12 weeks, consisting of i) 30 minutes of interval training (IT) (n=17, 63.7±8.8 years old) versus ii) 30 minutes of continuous training (CT) (n=13, 59.6±6.8 years old) versus iii) no training (CON) (n=11, 60.6±9.9 years old). Each patient had cardiopulmonary exercise testing before and after the training program. Maximum heart rates attained during the test and heart rates at 1 and 2 min (HRR1 and HRR2) during the recovery phase were recorded. Paired samples t-test or Wilcoxon signed-rank test was used for comparisons before and after training. One-way ANOVA or Kruskal-Wallis variance analysis was used for comparisons among groups. Results: HRR1 was unchanged after training. HRR2 improved in the IT group after training, and post-training HRR2 values were significantly faster in the IT group than in controls. Both HRR1 and HRR2 was significantly faster, irrespective of exercise protocol in patients with abnormal baseline values after training. Conclusion: HRR1 did not improve after training. HRR2 improved only in the IT group. Both HRRs in patients with abnormal baseline values improved after both exercise protocols. IT might be superior to CT in improving HRR2. Baseline HRR might play a role in its response to exercise.

EDITORIAL COMMENT
6.Abnormal heart rate recovery in patients with heart failure: an important target for exercise training treatment
Stavros Dimopoulos
PMID: 26424622  PMCID: PMC5368482  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.16529  Pages 735 - 736
Turkish
 
Başlık:  Kalp yetmezliği olan hastalarda anormal kalp atım hızında iyileşme: tedavi eğitimi egzersizi için önemli bir hedef
 


ORIGINAL INVESTIGATION
7.Association between oxidative stress index and post-CPR early mortality in cardiac arrest patients: A prospective observational study
Hasan Yücel, Kenan Ahmet Türkdoğan, Ali Zorlu, Hüseyin Aydın, Recep Kurt, Mehmet Birhan Yılmaz
PMID: 25592095  PMCID: PMC5368483  doi: 10.5152/akd.2014.5719  Pages 737 - 743
Giriş: Kardiyopulmoner resüsitasyon (KPR), kardiyak arrest (KA) sonrası hayatta kalma şansını artıran hayat kurtarıcı eylemler dizisidir. Asistol, miyokart kontraksiyonu ve kardiyak output yokluğunda kardiyak elektriksel aktivitenin olmaması durumudur. Asistol mevcudiyeti, hastane dışında KPR ve KA süresi gibi birçok klinik ve laboratuvar parametresi KA hastalarında başarısız KPR ile ilişkilidir. Toplam oksidatif durum ile toplam antioksidan durumun oranından ibaret olan oksidatif stres indeksi (OSİ) iskemi reperfüzyon hasarı ile artmaktadır. Biz OSİ düzeylerinin KPR sonrası erken mortaliteyi predikte edip edemeyeceğini araştırdık. Yöntemler: Bu çalışma prospektif gözlemsel bir tasarıma sahiptir. Kanser öyküsü olan 5 hasta, kanlarında hemoliz gelişen 4 hasta, diğer hastanelerden transfer edilen 6 hasta ve kanlarında OSİ düzeyi çalışılamayan 6 hasta çalışma dışı bırakıldı. Sonunda, hastane içinde veya dışında KA geçiren toplam 90 hasta ile yaş ve cinsiyet olarak eşleştirilmiş kontrol grubunu oluşturan 40 sağlıklı gönüllü ileri dönük olarak değerlendirildi. Hastalar KPR’ye cevaba göre başarılı (n: 46) ve başarısız (n: 44) olarak 2 gruba sınıflandırıldı.. Bulgular: OSİ düzeyleri kontrol grubu, başarılı KPR grubu ve başarısız KPR grubunda sırasıyla 3,0±4,0, 5,6±4,3 and 8,7±3,8 olarak ölçüldü (ikili karşılaştırmalarda p<0,001). Başlangıçtaki OSİ düzeyi, iskemi modifiye albümin düzeyi, asistol mevcudiyeti, kardiyak arrestin süresi, hastane dışında CPR yapılması, pH, potasyum ve sodyum düzeylerinin tek değişkenli analizde prognostik değere sahip olduğu gözlendi. Çok değişkenli logistik regresyon modelinde, OSİ (OR=1,325, p=0,003), iskemi modifiye albumin (OR=1,008, p=0,005), asistol mevcudiyeti (OR=13,576, p<0,001) and sodyum düzeylerinin (OR=1,132, p=0,029) erken mortalite ile ilişkili olduğu saptandı. Ek olarak, OSİ’nin KPR sonrası mortaliteyi predikte eden optimal kesim noktasının %84,1 duyarlılık, %76,1 özgüllük ile >6,2 olduğu gözlendi. Sonuç: Artan OSİ düzeyleri KA hastalarında KPR sonrası erken mortaliteyi öngörür.
Objective: Cardiopulmonary resuscitation (CPR) is a series of lifesaving actions that improve the chance of survival following cardiac arrest (CA). Many clinical and laboratory parameters, such as the presence of asystole, out-of-hospital CPR, and duration of cardiac arrest, are associated with failed CPR in patients with CA. Asystole is a state of no cardiac electrical activity, along with the absence of contractions of the myocardium and absence of cardiac output. Oxidative stress index (OSI), which is the ratio of total oxidative status to total antioxidant status, increases by ischemia-reperfusion injury. We investigated whether OSI levels in patients with CA could predict early mortality after CPR. Methods: This study has a prospective observational cohort design. Five patients with a history of cancer, four patients who developed hemolysis in their blood, six patients who were transferred to our hospital from other hospitals, and six patients in whom blood samples for OSI could not be stored properly were excluded. Finally, a total of 90 in-hospital or out-of-hospital CA patients and 40 age- and sex-matched healthy volunteers as the control group were evaluated prospectively. The patients were classified according to the CPR response into a successful group (n=46) and a failed group (n=44). Comparisons between groups were performed using one-way ANOVA with post hoc analysis by Tukey’s HSD or independent samples t-test and the Kruskal-Wallis tests or Mann- Whitney U test for normally and abnormally distributed data, respectively. Also, we used chi-square test, Spearman’s correlation test, univariate and multible logistic regression analyses, and receiver operator characteristic curve analysis. Results: OSI was 3.0±4.0, 5.6±4.3, and 8.7±3.8 in the control group, the successful CPR group, and the failed CPR group, respectively (p<0.001 for the 2 comparisons). OSI on admission, ischemia-modified albumin, presence of asystole, mean duration of cardiac arrest, out-of-hospital CPR, pH, and potassium and sodium levels were found to have prognostic significance in the univariate analysis. In the multivariate logistic regression model, OSI on admission (OR=1.325, p=0.003), ischemia-modified albumin (OR=1.008, p=0.005), presence of asystole (OR=13.576, p<0.001), and sodium level (OR=1.132, p=0.029) remained associated with an increased risk of early mortality. In addition, the optimal cut-off value of OSI to predict post-CPR mortality was measured as >6.02, with 84.1% sensitivity and 76.1% specificity. Conclusion: Elevated OSI levels can predict failed CPR in CA patients.

8.Lower serum 25-hydroxyvitamin D level is associated with impaired myocardial performance and left ventricle hypertrophy in newly diagnosed hypertensive patients
Taner Şeker, Mustafa Gür, Hakan Uçar, Caner Türkoğlu, Ahmet Oytun Baykan, Betül Özaltun, Hazar Harbalıoğlu, Gülhan Yüksel Kalkan, Onur Kaypaklı, Osman Kuloğlu, Ömer Şen, Mevlüt Koç, Murat Çaylı
PMID: 25592096  PMCID: PMC5368484  doi: 10.5152/akd.2014.5637  Pages 744 - 750
Amaç: Vitamin D kardiyovasküler mortalite için bağımsız bir risk faktörüdür. Hem sol ventrikül sistolik fonksiyonunu ve hem de diyastolik fonksiyonunu birleştiren sol ventrikül miyokardiyal performans indeksi (MPI=Tei index) ile vitamin D düzeyi arasındaki ilişki daha önceki çalışmalarda incelenmemiştir. Biz vitamin D düzeyinin sol ventrikül fonksiyon ve geometrisiyle ilişkisi olabileceği hipotezini kurduk ve bu çalışmada serum 25-hidroksivitamin D [25(OH)D] düzeyinin ejeksiyon fraksiyonu korunmuş yeni tanılı esansiyel hipertansiyon hastalarında sol ventrikül miyokardiyal performans indeksi ve sol ventrikül hipertrofisi ile olan ilişkisini araştırmayı amaçladık. Yöntemler: Ölçümler 151 yeni esansiyel hipertansiyon tanılı, bilinen kardiyovasküler risk faktörü ve kalp hastalığı olmayan hastalarda yapıldı (ortalama yaş: 62,8±10,4). Hastalar serum 25(OH)D düzeylerine göre iki gruba ayrıldı (vitamin D seviyesi yeterli olan hastalar: vitamin D ≥20,00 ng/mL ve Vitamin D seviyesi düşük olan hastalar: vitamin D< 20,00 ng/mL). MPI izovolemik kontraksiyon ve relaksasyon zamanlarının toplamının ejeksiyon zamanına bölünerek hesaplandı. Sol ventrikül kütle indeksi (SVMI) Devereux formülü ve vücut yüzey alanı kullanarak hesaplandı. Bulgular: Vitamin D seviyesi düşük olan hastalara kıyasla, vitamin D seviyesi yeterli olan hastalarda MPI ve SVMI değerleri anlamlı derecede düşüktü, LDL seviyesi ise anlamlı derecede yüksekti (p<0,05, hepsi için). Serum 25 (OH) D, MPI (β=-0,426, p<0,001), LVMI (β=-0,345, p=<0,001) ve LDL (β=0,140, p<0,026) değerleriyle bağımsız ilişkili bulundu. Sonuç: Sonuç olarak düşük vitamin D düzeyi hipertansif hastalarda, miyokardiyal performans ve sol ventrikül hipertrofisi ile ilişkilidir.
Objective: Vitamin D deficiency is an independent risk factor for cardiovascular mortality. The relationship between vitamin D level and left ventricle (LV) myocardial performance index (MPI=Tei index), which incorporates both LV systolic function and diastolic function, was not investigated in previous studies. We hypothesized that vitamin D level may be associated with LV function and geometry. We aimed to investigate the association between serum 25-hydroxyvitamin D (25 [OH] D) levels and MPI and LV hypertrophy in hypertensive patients with newly diagnosed and preserved ejection fraction. Methods: We studied 151 sequential newly diagnosed hypertensive subjects who lived in the Çukurova region without known cardiovascular risk factors or overt heart disease (mean age: 62.8±10.4 years). Serum 25 (OH) D was measured using a direct competitive chemiluminescent immunoassay. The patients were divided into two groups according to serum 25 (OH) D level: vitamin D-non-deficient group (vitamin D≥ 20.00 ng/mL, n=53) and vitamin D-deficient group (vitamin D< 20.00 ng/mL, n=98). MPI was defined as the sum of isovolumic contraction and relaxation times divided by the ejection time. LV mass index (LVMI) was calculated by using the Devereux formula and body surface area. Results: MPI and LVMI values were lower and low-density lipoprotein (LDL) levels were higher in patients who were vitamin D-non-deficient than patients who were vitamin D-deficient (p<0.05 for all). Multivariate linear regression analysis showed that serum 25 (OH) D was independently associated with MPI (β=-0.426, p<0.001), LVMI (β=-0.345, p=<0.001), and LDL (β=0.140, p<0.026). Conclusion: Lower serum 25 (OH) D levels are significantly associated with impaired myocardial performance and LVMI.

EDITORIAL COMMENT
9.Vitamin D and heart: A not so sunny pathway
Alessio Marra
PMID: 26424623  PMCID: PMC5368485  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.16052  Pages 751 - 752
Turkish
 
Başlık:  D vitamini ve kalp: o kadar da güneşli olmayan bir yol



ORIGINAL INVESTIGATION
10.Mean platelet volume is associated with aortic intima-media thickness in patients without clinical manifestation of atherosclerotic cardiovascular disease
Gülhan Yüksel Kalkan, Mustafa Gür, Ahmet Oytun Baykan, Hakan Uçar, Zafer Elbasan, Durmuş Yıldıray Şahin, Mevlüt Koç, Abdülrezzak Börekçi, Murat Çaylı
PMID: 25592097  PMCID: PMC5368487  doi: 10.5152/akd.2014.5576  Pages 753 - 758
Amaç: Ortalama trombosit volümü (OTV) aterosklerotik hastalıkların patofizyolojisinde önemli bir rol oynamaktadır. Torasik aort intima media kalınlığının (IMK) preklinik ateroskleroz için karotis IMK' dan daha erken bir belirteç olduğu daha önceki çalışmalarda rapor edilmiştir. Buna rağmen, OTV ile aortik IMK arasındaki ilişki henüz değerlendirilmemiştir. Biz bu çalışmamızda, farklı nedenlerle transözofageal ekokardiyografi (TEE) tetkiki yapılan hastalarda torasik aort IMK ve OTV arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık. Yöntemler: Çalışmamıza farklı nedenlerle TEE yapılan toplam 190 hasta (ort. yaş 37,0±12,5 yıl) dahil edildi. Hastalar ortanca torasik aort IMK değerine göre 2 gruba ayrıldı (IMKdüşük grup ≤13 mm ve IMKyüksek group>13 mm). Trombosit sayımı ve OTV otomatik kan analizöründe çalışıldı. Bulgular: IMKdüşük grupla kıyaslandığında, yüksek OTV değerleri IMKyüksek grupta izlendi (9,5±10 fL karşı 10,9±1,2 fL, p<0,001). Aynı zamanda IMKyüksek grupta daha yüksek yaş, hs-CRP ve ürik asit seviyeleri saptandı (p<0,05, hepsi için). Multiple lineer regresyon analizinde aortik IMK'nın yaş (β=0,340, p<0,001), ürik asit (β=0,111, p=0,041), hs-CRP (β=0,200, p<0,001) ve OTV (β=0,482, p<0,001) ile bağımsız ilişkili olduğu gösterildi. Sonuç: OTV subklinik torasik aortik ateroskleroz derecesi ile bağımsız ilişkilidir. OTV'de artış olması ateroskleroz başlangıcı için önemli biyokimyasal marker olabilir.
Objective: Mean platelet volume (MPV) plays a pivotal role in the pathophysiology of atherosclerotic disease. Thoracic aortic intima-media thickness (IMT) was reported as an earlier marker of preclinical atherosclerosis than carotid IMT. However, the relationship between MPV and aortic IMT was not investigated. We aimed to assess the relationship between thoracic aortic IMT and MPV in patients undergoing transesophageal echocardiography (TEE) examination for different indications. Methods: We studied 190 patients (mean age 37.0±12.5 years) who underwent TEE for different indications. The patients who have known atherosclerotic disease were excluded from study. The patients were divided into 2 groups according to the median thoracic aortic IMT values (IMTlow group ≤13 mm and IMThigh group >13 mm). Platelet count and MPV were analyzed with an automated hematology analyzer. A multiple stepwise linear regression analysis was performed to identify the independent associations of thoracic aortic IMT. Results: The highest MPV values were observed in the IMThigh group compared with the IMTlow group (9.5±10 fL vs. 10.9±1.2 fL, p<0.001). Also, the IMThigh group had higher age, hs-CRP, and uric acid levels (p<0.05 for all). Multiple linear regression analysis showed that aortic IMT was independently related with age (β=0.340, p<0.001), uric acid (β=0.111, p=0.041), hs-CRP (β=0.200, p<0.001), and MPV (β=0.482, p<0.001). Conclusion: MPV is independently related to the extent of subclinical thoracic aortic atherosclerosis. Increases in MPV may be a crucial biochemical marker for initial atherosclerosis.

11.Comparison of image quality and radiation dose between prospectively ECG-triggered and retrospectively ECG-gated CT angiography: Establishing heart rate cut-off values in first-generation dual-source CT
Emre Ünal, A. Elçin Yıldız, Ezgi Güler, Muşturay Karcaaltıncaba, Deniz Akata, Abidin Kılınçer, Eray Atlı, Melih Topçuoğlu, Tuncay Hazırolan
PMID: 25592108  PMCID: PMC5368488  doi: 10.5152/akd.2014.5720  Pages 759 - 764
Anahtar kelimeler: multidedektör bilgisayarlı tomografi, koroner anjiyografi, radyasyondan koruma, kardiyak tetikleme görüntüleme teknikleri, karşılaştırmalı çalışma Amaç: Birinci jenerasyon çift tüplü bilgisayarlı tomografi (BT) cihazı kullanılarak prospektif elektrokardiyografi (EKG) tetikleme ve retrospektif EKG tetikleme yöntemleri ile elde olunan koroner BT anjiyografi tetkiklerinin maruz kalınan radyasyon dozu ve görüntü kalitesi açısından karşılaştırmasını ve her iki teknik için uygun değerlendirmeye imkan veren kalp hızı (KH) eşik değerlerinin belirlenmesini amaçladık. Yöntemler: Koroner arter hastalığı şüphesi olan 200 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar çekim tekniği gruplarına rastgele seçildi (prospektif tetikleme n=99, ortalama yaş 55,85±10,74, retrospektif tetikleme n=101, ortalama yaş 53,38±11,58). Birbirinden bağımsız iki radyolog beşli likert ölçeği kullanarak koroner arter segmentlerini görüntü kalitesi açısından puanladı. Ayrıca atenüasyon ve maruz kalınan radyasyon dozu değerleri ölçüldü. Her iki çekim tekniği için en iyi görüntü kalitesini sağlayan KH eşik değerleri belirlendi. Bulgular: Prospektif çekim tekniği ile ortalama görüntü kalite skorları ve atenüasyon değerleri daha yüksek bulundu (p<0,05). Ortalama maruz kalınan radyasyon dozu prospektif yöntemde %73 daha düşüktü (p<0,01). Görüntü kalitesi için belirlenen dakikadaki KH eşik değerleri prospektif ve retrospektif çekim teknikleri için sırasıyla ≤67 ve ≤80 idi (p<0,05). KH değerlerindeki artışın görüntü kalitesi üzerine negatif etki gösterdiği saptandı (p<0,05). Sonuç: KH değerleri özellikle dakikada 68’den az olan hastalarda prospektif yöntem ile daha kaliteli tetkikler elde edilmektedir. Ayrıca maruz kalınan radyasyon dozunda %73 azalma sağlanabilmektedir. Ancak, kalp hızı yüksek hastalarda retrospektif yöntem daha iyi sonuç vermektedir.
Objective: To evaluate radiation dose and image quality of prospectively electrocardiography (ECG)-triggered and retrospectively ECG-gated coronary computed tomography (CT) angiography and to establish cut-off values of heart rates (HRs) for each technique in first-generation dual-source CT. Methods: A total of 200 consecutive patients with suspected coronary artery disease were accepted into the study. Patients were selected randomly for each technique (prospective triggering group n=99, mean age 55.85±10.74 and retrospective gating group n=101, mean age 53.38±11.58). Two independent radiologists scored coronary artery segments for image quality using a 5-point scale. Also, attenuation values of each coronary artery segment and dose-length product values were measured. For each technique, cut-off HR values were determined for the best image quality. Results: Mean image quality scores and attenuation values were found to be higher in the prospective triggering group (p<0.05). Mean radiation dose was 73% lower for the prospective triggering group (p<0.01). The cut-off HR values for good image quality scores were ≤67 beats per minute (bpm) and ≤80 bpm for the prospective triggering and retrospective gating groups, respectively (p<0.05). Increased HR (≥68 and ≥81 bpm, respectively) had negative effects on image quality (p<0.05). Conclusion: The prospective ECG triggering technique has better image quality scores than retrospective ECG gating, particularly in patients who have an HR of less than 68 bpm. Also, a 73% radiation dose reduction can be achieved with prospective ECG triggering. In patients with higher heart rates, retrospective ECG gating is recommended.

CASE REPORT
12.Achilles’ heel of coil occlusion procedure: Anticoagulant therapy
Levent Cerit, Hamza Duygu, Kamil Gülşen, Barçın Özcem
PMID: 26424624  PMCID: PMC5368489  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6449  Pages 765 - 766
Abstract |Full Text PDF

13.Transcatheter ventricular septal defect closure: Should we feel comfortable after many years?
Ercan Tutar, Mehmet Ramoğlu, Ömer Çiftçi, Tayfun Uçar, Timuçin Altın
PMID: 26424625  PMCID: PMC5368490  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6410  Pages 766 - 767
Abstract |Full Text PDF

DIAGNOSTIC PUZZLE
14.Squeezed heart
Uğur Nadir Karakulak, Sercan Okutucu, Necla Özer
PMID: 26424626  PMCID: PMC5368491  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6523  Page 768

Turkish
 
Başlık:  Kalp sıkışması

 


LETTER TO THE EDITOR
15.Is echocardiographic epicardial adipose tissue thickness measurement a reliable and reproducible method for risk stratification?
Cihan Altın, Mustafa Yılmaz, Esin Gezmiş
PMID: 26424627  PMCID: PMC5368492  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6464  Pages 769 - 770
Abstract |Full Text PDF

16.What is the real predictive value of red cell distribution width for the mortality in non-ST elevation acute coronary syndrome?
Mehmet Eyüboğlu
PMID: 26424628  PMCID: PMC5368494  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6551  Pages 770 - 771
Turkish
 
Başlık:  ST yükselmesiz akut koroner sendromda mortalite açısından kırmızı kan hücresi dağılımı genişliğinin gerçek prediktif değeri nedir?
 


17.Arterial stiffness evaluation in patients with irritable bowel syndrome: Role of antihypertensive drugs and statins
Ercan Varol
PMID: 26424629  PMCID: PMC5368496  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6517  Pages 771 - 772
Abstract |Full Text PDF

18.Can epicardial adipose tissue predict coronary artery plaque?
Ömer Hinç Yılmaz, Uğur Nadir Karakulak, Engin Tutkun, Emine Ercan Onay
PMID: 26424630  PMCID: PMC5368498  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6525  Pages 772 - 773
Abstract |Full Text PDF

19.Preoperative oral pentoxifylline in case of coronary artery bypass grafting with left ventricular dysfunction (ejection fraction equal to/less than 30%)
Barçın Özçem, Levent Cerit, Türker Şahin, Muhammet Akyüz, Hamza Duygu
PMID: 26424631  PMCID: PMC5368500  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6511  Pages 773 - 774
Abstract |Full Text PDF

20.Cardiogenic shock due to occlusion of left main coronary in a cocaine user
Gabriel E. Pérez Baztarrica, Mario L. Santa Cruz, Juan P. Arellano, Rafael Porcile
PMID: 26424632  PMCID: PMC5368502  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6409  Page 775
Abstract |Full Text PDF

21.An alternative malpractice system suggestion for Turkey: Patient compensation system
Ayhan Olcay, Gamze Güler, Ekrem Güler
PMID: 26424633  PMCID: PMC5368503  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6543  Pages 775 - 776
Abstract |Full Text PDF

22.Clopidogrel and morphine: Aggregation disturbance?
Beuy Joob, Viroj Wiwanitkit
PMID: 26424634  PMCID: PMC5368504  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6559  Page 776
Abstract |Full Text PDF

DIAGNOSTIC PUZZLE - ANSWER
23.Squeezed Heart
Uğur Nadir Karakulak, Sercan Okutucu, Necla Özer
PMID: 26424626  PMCID: PMC5368505  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6523  Page 777

Turkish

 

Başlık:  Kalp sıkışması


INTERVIEW
24.Interview with Carlo Di Mario
İsmail Doğu Kılıç
PMID: 26424635  PMCID: PMC5368506  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.756981003  Pages 778 - 780
Turkish
 
Başlık:  Carlo Di Mario ile röportaj

E-PAGE ORIGINAL IMAGES
25.A case of an atypically located cardiac hydatid cyst
Farrukh Bayramov, Samim Emet, Mubariz Dadashov, Berrin Umman, Zehra Buğra
PMID: 26424637  PMCID: PMC5368507  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6548  Pages E24 - E25
Abstract |Full Text PDF

26.An unpredictable complication of a transcatheter closure device and surgical treatment
Ünal Aydın, Ersin Kadiroğulları, Onur Şen, Emre Akkaya, Korhan Erkanlı, İhsan Bakır
PMID: 26424638  PMCID: PMC5368508  doi: 10.5152/AnatolJCardiol.2015.6472  Pages E25 - E26
Abstract |Full Text PDF



Journal Metrics

Journal Citation Indicator: 0.18
CiteScore: 1.1
Source Normalized Impact
per Paper:
0.22
SCImago Journal Rank: 0.348

Quick Search



Copyright © 2024 The Anatolian Journal of Cardiology



Kare Publishing is a subsidiary of Kare Media.